Teknik direktörlük nedir? Bazıları için saha içi yönetimi, başkaları için taktiksel uzmanlık, farklı bir insan grubuna göre ise teknik direktörlük oyuncuları birleştirip “Takım” yaratma uzmanlığı olarak sayılabilir. Tartışılabilir... Sizlere bu konunun cevabını vermek yerine Dünyanın en iyileri arasında olan birinin, Thomas Tuchel’in gözünden, siz değerli okurları adeta sahanın içine çekerek teknik direktörlüğü anlatmak lstiyorum…
Tarih 03.08.2009… Mainz 05 sportif direktörü Christian Heidel, Jörn Andersen ile yollarını ayırmış, ertesi günü herkesi çok şaşırtan bir karar alarak Thomas Tuchel’i takımın başına getirmişti. Neden mi herkes şaşırdı? Çünkü Thomas Tuchel o döneme kadar sadece altyapılarda çalışmış, amatör olsa bile tek bir A takım dahi çalıştırmamış ve futbolcu olarak da Bundesliga’da oynamamış bir isimdi.
SALI: Tuchel takımın başına geçiyor ve lig cumartesi günü başlıyor. İlk maç Jupp Heynckes’in çalıştırdığı Bayer Leverkusen’e karşı oynanacak. O döneme kadar Mainz 05 Almanya Kupası’nda Regionalliga’da boy gösteren VFB Lübeck’e elenmiş ve sezon başı kampı çoktan yapılmıştı.
ÇARŞAMBA: Tuchel oyuncularla ilk kez tanışıyor ve antrenman sonrası takım olarak yemekhaneye gidiyorlar. Genç teknik adam bir şeyi fark ediyor… Takımdaki oyuncular yemeklerini kimseyi beklemeden yiyip tabaklarını masada bırakıp adeta ortadan kayboluyorlar.
PERŞEMBE: Antrenman bittikten sonra kısa bir konuşma yapan Tuchel oyunculara bir ricada bulunuyor: „Lütfen yemekhaneye giderken önce benim gelmemi bekleyip, sizlere ‘Afiyet olsun’ dedikten sonra yemek yemeye başlayın. Bu benim için önemli.“
Oyuncular Tuchel’in sözlerini olumlu karşılayıp yapmışlar, ancak bu sefer de herkes yemeğini yiyip hızlıca ortamı terk ediyor.
CUMA: Hoca oyuncuların bu tutumunu da beğenmeyip onlara bir ricada daha bulunmuş. Bu defa istediği şey „Afiyet olsun“ dedikten sonra herkesin en az 20 dakika masada kalıp süre geçirmesi. Bunu da olumlu karşılayan takım, hocanın dediği gibi yapmış.
Cumartesi günü ilk lig maçı oynanıp takım Leverkusen ile 2-2 berabere kalarak lige 1 puanla başlamış.
Hemen ardından Tuchel kendi ekibiyle toplantı yapıp, ne fiziksel olarak, ne taktiksel açıdan, ne atletik olarak, ne de mental açıdan lig için yeterli seviyede olmadıklarını kararlaştırmışlar!
Sezonun devamında Tuchel farklı zorluklarla karşılaştı ve bu zorlukların taktiksel olarak üstesinden gelmesi için „ayna” sistemiyle oynamaya karar verdi. Ayna sistemini bilmeyenler için kısa bir bilgi: Rakip takımın oynadığı sistemin ayna olarak tam karşılığı (mesela 4-2-3-1’in aynası 4-1-4-1 veya 4-3-3 dizilişleridir). Ayna sisteminin tek sıkıntısı (o zamanlar için) şuydu ki antrenör eğitimlerinde hocalara tek ama sağlam temelleri olan bir sistemle oynamaları gerektiği öğütülmüştü. Yani bir nevi Tuchel, dünyanın en iyi antrenörlerini yetiştiren sistemin defektini bulup kendi yolundan gitmeye karar verdi ve bunda da sezon sonunda ligden düşer gözüyle bakılan Mainz’ı 9. sıraya taşıyarak başarılı oldu.
Böylelikle taktiksel anlamda takımı bir ileriye taşıyan adımı bulmuş oldu.
Taktiksel anlamda bunları yaparken saha dışında da yeni eklemeler yapan genç teknik direktör yeni kurallarını takıma açıklamış:
DIAMOND
Tuchel’in taktiksel olarak çok dolu bir hoca olduğunu herkes bilir. Peki kaçımız onun bu taktiklerini oyunculara nasıl aktardığını biliyoruz? Muhtemelen futbolla yakından ilgilenen çoğu kişi üstteki resmin ne olduğunu biliyor. Bilmeyenler için kısaca, Tuchel’in topun ortadan oynanması prensibini uygulaması için kullandığı saha.
Peki bu taktiği, yani topun ortadan sert ve diyagonal paslarla oynamak istemesi bu sahayı zorunlu kılıyor mu?
Normal bir sahada da oyunculardan topun ortadan oynanmasını isteyebilir ve onlar da yapar öyle değil mi?
İşte bu Tuchel’i diğer antrenörlerden ayıran felsefe. Onun her zaman farklı bir bakış açısı vardır. Bu sahayı dizayn etmesinin nedenini kendisi şöyle açıklıyor: „Önceleri antrenmanlarda sürekli düdük çalıp antrenmanı durdurup oyuncuları durmadan ikaz ediyordum. Sonra aklıma bir fikir geldi ve sahayı bu şekilde dizayn ederek düdük çalıp antrenmanı bölmeme gerek kalmayacaktı. Artık ne antrenmanı bölerek zaman kaybediyorduk ne de oyuncuların eleştirmeniydim. Bunun yerine antrenmanı sadece onlara yardım etmek için (nadiren) durduruyordum ve eleştirmen seviyesinden bilgi veren seviyesine yükselmiştim. Bu, takımın ve oyuncuların havasını pozitif anlamda çok değiştirdi.“
İşte tam olarak bu ufak detaylar Tuchel’i özetler nitelikte. Bu saha kesimi taktiksel bir amaç uğruna değil, iletişim uğruna yapılmıştır. Sahayı böyle dizayn etmeden de önünde sonunda taktiksel açıdan hedeflediği noktaya ulaşacaktı, fakat kendisi bunu yaparak hem çok fazla zaman kaybedecekti, hem de oyuncuların sürekli eleştirmeni olacağından bir zaman sonra ciddiye alınmayacaktı. Özetle bu saha kesimi taktiksel değil, iletişimsel bir amaç taşıyordu.
Bir başka iletişim göstergesi ise Alman medyasına yaptığı önemli açıklama: “3 tip futbolcu vardır. Bağlayıcı, agresif ve meraklı. Bağlayıcı tip tam bir takım oyuncusudur ve sahada her şeyini vermekle beraber, saha dışında herkesin yardımına koşar. Agresif tip genellikle lider ruhlu olur ve bu tür oyuncularla iyi geçinmeniz gerekir. Genellikle bu oyuncuları kendi yanınıza çekmek iyidir ve bunun için kaptan yapmalısınız. Bu tipteki oyuncular kaptanlığı kaldırabilecek karaktere sahiptirler. Meraklı tip ise her gün yeni şeyler öğrenmek ister, kendisini sürekli geliştirmek ister ve büyük takımlardan teklif gelince genelde elinizde tutmak zor olur. Her tipteki oyuncuya farklı davranmalısınız ve her futbolcunun hangi tipte olduğunu iyi analiz etmelisiniz.”
"Teknik Direktörlüğün %30’u taktik, %70’i ise iletişimdir" - Julian Nagelsmann
Bütün bunların sonunda neler mi olmuş?
Mainz 05 tarihinde ilk defa 5. sıraya yerleşerek Avrupa kupalarına gitme hakkı kazanmış.
Bütün bunların sonunda neler mi olmuş?
Takım yemekhanede herhangi bir kural olmadan beraberce ortalama 40-45 dakika süre geçirmeye başlamış.
Bütün bunların sonunda neler mi olmuş?
Eintracht Braunschweig deplasmanına uçarken, çalışan personelden „ sizin takımınız nezaketi en yüksek olan ve bizlere en arkadaşça davranan oyuncu grubunu barındırıyor.” övgüsünü almış.
Bütün bunların sonunda neler mi olmuş?
Her hafta 3 farklı futbolcu (teknik ekip dahil) takımın haftalık kahvaltı alışverişini yapmaya başlamış ve takımda herkes birbirine her konuda yardım etmeye başlamış.
Yani hem saha içinde başarılı ama aynı zamanda saha dışında da böbürlenmeyen ve gayet centilmen bir takım yaratmış genç Tuchel. Teknik direktörlük nedir?
Daha sonra Dortmund’a geçtiğinde oyuncuları geliştirmeye devam etmiş, özellikle takımı fitness açısından epey geliştirmiş ve 2 sezonda 1 Almanya Kupası kazanarak pek de başarılı bir grafik çizememişti. Tek sıkıntı, rakibin Bayern Münih olmasıydı ancak bu yine de bahane sayılmamalı. Dortmund’da Hans-Joachim Watzke ile sorun yaşayan yetenekli teknik adam 2. sezonun sonunda yollarını siyah-sarılılardan ayırıp Fransa’ya, PSG’ye transfer olmuştu. PSG kariyeri çok tartışıldı. Bazı insanlara göre başarılı, bazılarına göre ise başarısız oldu. Bana göre her iki tarafın da haklılık payı var… Diyerek lafı fazla uzatmadan Present Simple’a gelmek istiyorum.
CHELSEA
Tuchel Chelsea’de, henüz takım olmamış, yetenekli, ancak agresif olmayan ve mutsuz yıldız oyuncularla karşılaştı. Ben dahil çoğu insan onun başarısız olacağını ve sermaye takımı olan PSG’den başka bir sermaye takımı olan Chelsea’ye geçtiğini, bu nedenle bu şartlar altında çalışmanın onun için zor olacağını söyledik. Fikrimi değiştirmemde birkaç sebep var ve bunlar:
Thomas Tuchel’in metodlarından ve Teknik Direktörlük tarzından bahsettik. Peki diğer takımlarda uyguladığı benzer başka metodları var mıdır? Yeni takımı olan Chelsea FC’de neleri değiştirebilir ve şimdiye kadar bir şeyleri değiştirdi mi? Cevap EVET!
Thomas Tuchel Almanya’da antrenörlük kurslarında en çok konuşulan ve en çok incelenen teknik adamlardan birisi. Bunu da boşuna hak etmiyor. Şimdiden futbol dünyasına kazandırdığı sayısız yeni metodlar var ve büyük ihtimalle yenilerini üretmeye de devam edecek.
Kendisi hakkında bilinen en çılgın şeylerden biri de, antrenman derecesi o kadar zor ki, futbolcular “bir an önce haftasonu gelsin de rahat rahat maçımızı oynayalım” ruh haline giriyorlar. Başka ilginç bir olay ise şu ki antrenman maçlarını asla 11’e 11 oynatmaz.
Onun takımını Premier League’de izlemek gerçekten çok heyecan verici bir olay. Görünen o ki Premier League’e katacağı çok şey var.
Okuduğunuz için teşekkürler.
Yorumlar