Stuttgart gençlik akademisi ve Alman futbolundaki devrim

Stuttgart gençlik akademisi ve Alman futbolundaki devrim


“Geleceğin bütün çiçekleri, bugünün tohumları içindedir.”  - Çin Atasözü

Bir gün Stuttgart’a yolunuz düşerse şehrin önemli meydanlarından olan Schlossplatz’da favori içeceğinizi içip anın tadını çıkarmanızı tavsiye etmekle beraber önerebileceğim birkaç aktivite daha var; Eğer hava güzel ve yürümeyi de seviyorsanız şehri ikiye bölen Neckar nehrinin hemen doğu yakasındaki Mercedes’in enfes müzesini ziyaret etmenizi öneririm. Eğer oraya kadar gittiyseniz, tam olarak Bad Cannstatt bölgesinde yer alan Mercedesstraße (Mercedes sokağı) üzerinde, yani yazımızın ana konusu olan VfB Stuttgart’ın kalbine de varmış bulunmaktasınız.

Bu yazıda size Baden-Württemberg eyaletinin başkenti olan ve Almanya’nın güneybatısında yer alan Stuttgart şehrinin takımı olan VfB Stuttgart’ın gençlik yapılanmasıyla beraber bunun Alman futbolu üzerindeki etkilerini anlatacağım. Hadi başlayalım!

Alman futbol gurmeleri iyi bilir ki, Stuttgart dendiğinde aklımıza ilk olarak futbol dünyasına kazandırdığı nice futbolcularla beraber Alman futbolunun en sağlam ve istiktarlı altyapılarından birisi gelir. Peki Stuttgart’ı bu kadar seçkin ve diğer takımlardan ayıran şey neydi? Neyi tam olarak başarılı olarak gerçekleştiriyorlardı? Bu sorunun cevabını bulabilmek için 22 yıl kadar geriye, Alman futbolunun 2000’lerin başında girdikleri yenilenme dönemine gitmek gerekiyor. 21. yüzyılın başlarında Alman futbolunda işler hiç iyi gitmiyordu. 1998 Dünya Kupası’nda çeyrek finalde Hırvatistan’a elenmenin şokunu atlatamamış olan Almanlar, Euro 2000’de grubunu galibiyet alamadan sonuncu tamamlamış, 2002 Dünya Kupası’nda finale çıksalar da -emin olun buna kendileri de şaşırmış durumdalar- Euro 2004’te de tıpkı 2000’de olduğu gibi galibiyet alamadan grup aşamalarında turnuvaya veda etmişlerdi. 20 senede bir turnuvaya katılan bir ülke iseniz bu kısmen kabul edilebilir ama futbol dünyasını yıllarca domine etmiş, onlarca yıldız çıkarmış, kısacası vitrinde olan bir ülke iseniz bu durumun anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir tarafı olamazdı. Alman futbolunun kural koyucuları Alman futbol duvarında oluşan bu çatlağı sıvayla kapatmak yerine duvarı yeniden inşa etmeye karar verdiler.

İlk çağrılardan birisi 1998 yılında Alman futbol efsanelerinden Dietrich Weise’den gelmişti. 9 aylık araştırma sonunda profesyonel takımda oynamayan gençlerin ilerleyemediğini ve yarı yolda kaldığını görmüştü. O dönemin Almanya Futbol Federasyonu (DFB) başkanı Egidius Braun’a tabiri caizse mahallelere kadar inip yeniden yapılanmayı teklif etti ve bu yatırımın en az 2.5 Milyon Mark bedeli olduğunu söylediğinde bu öneri tahmin edebileceğiniz üzere kabul görmedi. O dönemleri “Almanya'da yeterince yetenek olduğunu söyledim. Sadece onlara ulaşamadık.” diye açıklıyordu Weise. Haklıydı da…


Dietrich Weise

Almanya milli takımının en golcü ismi Miroslav Klose’nin 21 yaşına kadar amatör seviyede futbol oynaması bile Alman scout sisteminin ne kadar vasat olduğunu gösteriyordu.

Yukarıda bahsettiğim 1998’deki 3-0’lık Hırvatistan hezimetinden birkaç hafta sonra DFB Başkanı Braun, Weise’nin önerisini kabul etmişti. Haftada bir kez 13-17 yaşındaki 4.000 kişiye iki saat bireysel ve teknik antrenörlük sağlayacak 121 bölgesel merkez kurmak için 3.2 Milyon Mark sağlandı. Buna ek olarak, 12 yaşından küçük 10.000 erkek çocuk Landesverbände* tarafından ders alacaktı.

* Alman futbolu, merkezi Frankfurt am Main şehrinde yer alan DFB tarafından yönetilir. Bu kademenin altında 5 ana coğrafi bölge vardır. Bu 5 coğrafi bölge altında da toplam 21 alt yönetim bölgesi -Landesverbände- vardır.

Top artık Weise’deydi. Dönemin yeni yeni popüler olmaya başlayan video oyunlarının büyüsüne kapılmış Alman gençliğini sanaldan çıkarıp gerçek ortamlara, yani yeşil sahalara çekmek gerekiyordu. Bunun için Weise Almanya’yı karış karış dolaştı. Taşralara kadar inip antrenör ve kurulacak merkezlerin yerini saptadı. Merkezler yerleşim yerlerine çok uzak olmamalıydı. Aksi takdirde taşrada yaşayan 12-13 yaşındaki çocukların tesislere gelmesi mümkün olamayabilirdi.

2000’lerin başında bir gelişme oldu; Hatırlanmak dahi istenilmeyecek Euro 2000 bittikten birkaç gün sonra 2006 Dünya Kupası’nın Almanya’da düzenleneceği açıklandı. “Futbolda reform yapmalıyız” diye bağıran Alman futbol kamuoyunu ciddi bir panik havası sarmıştı çünkü son turnuvalarda o eski hallerinden eser dahi yoktu. Kendi evinde düzenlediği bir turnuvada grup aşamalarında veda etmeyi hiçbir ülke istemezdi. Oysa reform sessiz sedasız başlamıştı bile…

2000 yılı Alman futbolu için fazlasıyla hareketli geçmeye devam ediyordu. Yılın sonlarına doğru 1. ve 2. Bundesliga takımlarının dahil olduğu DFL oluşumu kuruldu. Böylece hem finansal hem de organizasyon anlamında DFB’den kısmen de olsa bağımsız hareket edebilecek bir yapı ortaya çıkmıştı. Aynı otoriteler bu gelişimin devam edebilmesi için kurallar dahilinde tutulması gerektiğinin farkındaydı ve fazla zaman kaybetmeden 2002/03 sezonundan itibaren 1. ve 2. Bundesliga’daki tüm takımların yeni sezonda lisans alabilmesi için gençlik akademi tesisleri kurma şartı getirdi. Akademi tesisleri yoksa lisans da yok! Tesislerin dışında her akademide Almanya milli takımında oynayabilecek en az 12 genç oyuncuya da yer verilme şartı getirildi.

Başarı zinciri oluşturulmak isteniyorsa bu sistemde birbirine bağlı birçok güçlü parça olmalıydı. Bunun için fazlasıyla gerekli olan para tek başına yeterli değildi ama iyi bir yardımcıydı. Modern tesisler gerekliydi ama o da tek başına yeterli değildi. Aynı şekilde tesisi dolduracağınız ve geleceğe umutla bakan çocuklar da gerekliydi ama ne yazık ki bu da tek başına yeterli değildi. Daha önce uzun uzadıya değindiğim Hennes Weisweiler akademisinden yetişen kalifiye antrenörlerin ve kendi alanlarında uzmanlaşmış psikologlar ve öğretmenlerin de yardımları gerekiyordu.

Alt yaş kategorisinden gelen genç oyuncuların profesyonel kariyerlerinde karşılaşacakları zorlukları daha aza indirgemek için ve daha gerçekçi bir rekabet ortamı yaratabilmek adına 2003 yılında U19 Bundesliga (A Junioren) kuruldu. Birkaç sene sonrasında 2007’de ise U17 Bundesliga (B junioren) kuruldu. Bu iki lig 3 ana coğfrafi bölgeye ayrılarak lig ortamı yaratıldı. Aslında bu iki lig de çok önceleri vardı fakat bu tarihlerden sonra “Bundesliga” adını alarak ve yapısal değişikliğe giderek 1. ve 2. Bundesliga’daki takımlarla olan bağlarını güçlendirmiş oldular.

Alman futbolunda Junior - Genç futbol yapısı 7 farklı yaş grubuna ayrılmış durumdadır: 


A-Junioren

Under 19

B-Junioren

Under 17

C-Junioren

Under 15

D-Junioren

Under 13

E-Junioren

Under 11

F-Junioren

Under 9

G-Junioren (Bambini)

Under 7


Genç bir oyuncunun profesyonel bir futbolcu olmak için sahip olması gereken nitelik ve becerileri belirlemeye yardımcı olacak ve DFB’nin adına “Genişletilmiş Yetenek Tanıtım Programı” adını verdiği bu projeyle beraber Almanya’nın her yerine eğitim tesisleri inşa ediliyor, Spor Üniversitesi tarafından kullanılan antrenman yöntemlerinin etkinliği ve kalitesi inceleniyordu. İlk yıl tüm bu reform için harcanan para yaklaşık 48 Milyon Euro iken reformun onuncu yılında açıklanan DFL raporuna göre 2009/10 sezonunda harcanan para ise yıllık 86 Milyon Euro’yu bulmuştu. Sıkı durun, sadece 10 yılda harcanan toplam para ise yaklaşık 520 Milyon Euro idi. DFL’e göre harcanan bu rakam 2019’a gelindiğinde tam 1,5 Milyar Euro olmuştu.

DFL bu projeye yatırım yapan takımları başıboş bırakmıyor, her sezon yaptığı incelemelerle takımlara yıldız veriyordu. 2011/12 sezonunda Avrupa Profesyonel Futbol Ligleri tarafından en iyi proje ödülü alacak olan bu projedeki gelişimler 8 ana başlık altında inceleniyordu:

  • Strateji ve Finans
  • Organizasyon ve Yöntem
  • Futbol Antrenmanı ve Değerleme
  • Eğitim ve Destek
  • Ekip ve Personel
  • İletişim ve İşbirliği
  • Altyapı ve Ekipman
  • Etkinlik ve İlerleme Fırsatları

Ünlü “Ausbildung*” programıyla başarıya kavuşmuş olan Alman disiplini ve çalışkanlığı, futbolda da başarıya ulaşacak gibi duruyordu.

*Ausbildung: Eğitimin teori ve pratikte harmanlanıp öğrencinin belirli bir mesleki alanda profesyonel seviyeye gelmesidir.

2014 Dünya Kupası’nda Alman futbolu bu reformun meyvelerini alsa da 2000’lerin başında yetiştirdiği jenerasyon yavaş yavaş yaşlanıyordu. Heraklitos “Her şey değişir. Değişmeyen tek şey değişimdir” derken eminim ki futbolu kastetmiyordu ama bu duruma uyan daha uygun bir söz bulamadım. 2018 Dünya Kupası’nda 2000’lerin başındaki kabusu tekrardan gören Almanya, otoriteleri eldeki temeli sarsmadan yenilik yapmaya itti.

Takım olmanın önemini hayatın her aşamasında deneyimleriz. Almanların “birlik” anlayışı bu konuda saat gibi tıkır tıkır işlese de bir şey eksikti sanki: Bireysel yetenek!

Bunun önüne geçmek için Alman ulusal hokey antrenörü Horst Wein önderliğinde Funino veya DFB’nin tabiriyle “mini futbol” sistemini test etmeye başladılar. Özellikle 5-9 yaşındaki çocukları hedef alan bu yenilikte futbol sahası standart ebatların çok altında küçültülüp çocukların birbiriyle daha fazla temas edip, hızlı karar almalarını ve bireysel yeteneklerini geliştirmesi hedefleniyordu.


Funino sahası

Yazının 2. bölümünde Alman futbolunda meydana gelen bu reformları Stuttgart özelinde incelemeden önce şu önemli bilgiyi vermek istiyorum; 2 senede bir düzenlenen U21 Avrupa Şampiyonası’nın son 3 turnuvasında Almanya milli takımı finale kalmış durumda. (2017, 2019, 2021) ve Bu finallerde 2017 ve 2021’de kupaya uzandı.

2000’lerin başında Stuttgart’ta işler yolunda gidiyordu diyebiliriz. Alman futbolundaki tüm bu reformlarla paralel olarak Stuttgart kendi “krallığını” inşa etmeye başlamıştı bile. 1999/00 sezonu sonlarına doğru hepimizin yakından bildiği ve 90’ların başında Stuttgart U19 takımı çalıştıran Ralf Rangnick’i A takımın başına getiren yönetim, 2000/01 sezonunun başında ise U14 ve U15 takımlarının başına henüz 25 yaşında sakatlıktan ötürü profesyonel kariyerine son vermek durumunda olan ve o zaman 27 yaşında olan Thomas Tuchel’i getirmişti.


Thomas Tuchel

"O zamanlar Stuttgart'ta bana inanan ve beni destekleyen çok sayıda deneyimli insan olduğu için çok minnettarım" diye anımsıyor o günleri Tuchel. O dönemler U19 takımının teknik direktörü olan ve günümüzde Hoffenheim’da gözlemci görevinde bulunan Hans-Martin Kleitsch “Röntgen gibi gözleri vardı” diye tanımlıyor daha sonra U19’a yardımcısı olarak göreve alacağı Tuchel’i. Tuchel 2005’te U19 takımıyla şampiyonluk yaşayıp kariyerinde yeni sayfa açarken biz odak noktamızı Stuttgart akademisinde tutmaya devam edelim.


Nachwuchsleistungszentrum. Klavyemin bozulduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Birleşik şekilde yazılan, okunması zor uzun Almanca kelimelerden bir tanesi sadece. -Gençlik performans merkezi- anlamına geliyor. 2000-2017 yılları arasında Almanya Kayak Federasyonu başkanlığından Stuttgart’a geçiş yapmış Rainer Mutschler tarafından yönetildi. 2019’da geri dönse de kısa süre sonra, 2021’de kesin olarak görevinden ayrıldı.


Rainer Mutschler

Genç yetenekleri bulma ve onları eğitme konusunu şöyle özetliyor Mutschler: “Profesyonel seviyeye geçmek isteyen çok fazla genç var. Bir gençlik akademisinde, takıma her yönden fayda sağlayacak çok yönlü oyuncuyu bulmak personelin işidir. Bunu yalnızca sportif yeteneğini değil, aynı zamanda kişisel özelliklerini de inceleyen ve test eden akıllı gözlem yoluyla başarmak istiyoruz" diyor ve devam ediyor: “14 yaş altındaki genç yetenekler için gözlemcilik şahsen yapılır. Futbol takımları arasında seyahat etmiş yaşı biraz daha büyük yetenekler için oyuncunun istatistiklerini gösterecek teknoloji de kullanılabilir. Ayrıca bir yetenek keşfettiğimizde oyuncunun tüm yönlerine bakıyoruz. Buna ailesi ve çevresi de dahil”

Bu cümlelerden anlayacağımız üzere Stuttgart’ın -hatta tüm Alman takımlarının- tek odak noktası topa iyi vuran, doğru pozisyon alabilen, koşabilen kısacası yeşil sahada yeteneklerini konuşturan bir birey bulmak değil. Tıpkı Hennes Weisweiler akademisinde yetiştirilen antrenörlerde olduğu gibi iyi bir birey yetiştirmeyi hedefliyorlar. Doğru olanı da bu değil mi zaten?

12-13 yaşlarından itibaren ailesinden uzakta futbol oynamaya çalışan bir çocuğa sadece futbolu öğretirseniz aslında geleceğiniz adına büyük bir yanlış yapmış olursunuz. Bu noktada Stuttgart durumun ciddiyetini fazlasıyla kavramış durumdaydı.

Akademideki gelişime birkaç paragraf ara vererek o sıralarda A takımda olanları da özet geçmek istiyorum: 2000/01 sezonun 2. yarısında takım düşme hattına gerileyince Rangnick ile yollar ayrılıyor ve kurt hoca Felix Magath takımın başına getiriliyor. Magath genç takımdaki yetenekleri fark etmiş olacak ki, takımın yönetimini alır almaz alt yaş takımda forma giyen 19 yaşındaki Kevin Kuranyi’i A takıma getiriyor.


Magath’lı Stuttgart ilk senesinde Intertoto Kupası’na kalırken 2002/03 sezonunda ise kimsenin beklemediği şekilde ligi Bayern Münih’in arkasından -her ne kadar 16 puan fark olsa da- 2. sırada bitirerek spot ışıklarını üzerlerine çeviriyorlardı. Bu yükseliş bazı şeylerin habercisi miydi yoksa tesadüf müydü? 

Sizce?

2003/04 sezonuna Bayern Münih’ten 20 yaşındaki genç isim Philipp Lahm’ı kiralayarak başlayan Magath ve ekibi sezonu 4. sırada tamamlıyordu. Magath sezon sonu Bayern Münih’in yolunu tutarken, hikayede yazılmayı bekleyen boş sayfalar asıl sahibini bekliyor olacaktı…

2004 yazında düzenlenen Euro 2004’ü kabus gibi geçirip grup aşamasında turnuvaya veda eden Almanya milli takımı kamuoyunda çatlak seslere neden olsa da hatırı sayılır sabırlı kesim henüz hasat zamanının gelmediğinin farkındaydı. 2004/05 ve 2005/06 sezonunu Matthias Sammer ve Trapattoni ile geçiren ve bu dönemde altyapıdan Mario Gomez ile Christian Gentner’i, Aston Villa’dan ise şu an kulübün CEO’su olan 23 yaşındaki Thomas Hitzlsperger’i dahil eden kulüpte asıl hikayeyi yukarıda da bahsettiğim Thomas Tuchel ve Hans-Martin Kleitsch ikilisi yazıyordu. U19 takımıyla şampiyonluk yaşayan takımın kadrosunda Sven Ulreich, Serdar Tasci, Andreas Beck, Sami Khedira ve Adam Szalai gibi isimler vardı.  Serdar, Beck ve Khedira A takıma yükselirken 2006/07 sezonu başında takımın başına getirilecek olan Armin Veh takımın son yıllarda toplamda yaptığı en yüksek transfer harcamalarından birisini yapacaktı (yaklaşık 14 Milyon €)


Alt yaş takımının bu başarısı ve her sezon A takıma gönderdiği en az 1-2 üst seviye oyuncu sadece Alman futbol kamuoyunun dikkatini çekmekle kalmamış, futbolcu olup şampiyonluklar yaşamak isteyen minik ayakların ve onların ailelerinin de ilgi odağı haline gelmişti.

Bu fırsatı çok iyi değerlendirmek isteyen Stuttgart yönetimi Ocak 2007’de kulüp merkezinin olduğu yerleşkeye yatılı okul açtı. Evet doğru okudunuz, okul…

Şunu anlatmama izin verin lütfen; Alman kültüründe futbol sadece bir “iş”. Tıpkı mühendislik gibi, pilotluk gibi. Bu yazıda bahsettiğim isimlerin, başka kulüplerde görev alan gözlemcilerin ve diğer isimlerin birçoğunun profesyonel iş ağı sitesi olan Linkedin üzerinden profillerini bulabilirsiniz. Kimse sizin üzerinizde “sen iyi futbolcu olacaksın, kupa kaldırıp başarıdan başarıya koşacaksın” gibi bir baskı yapmıyor. Bu çok tehlikeli bir durum olurdu, zira bu baskıyla yetenekli olmayıp ilerleyemeyen veya beklenmedik bir sakatlıkla kariyeri yarıda kalan kişilerin tutunacak tek dalını kırmış olurdunuz. Bu coğrafyada işinizi yaparken bir yandan da sosyal ve kültürel gelişiminize devam ediyorsunuz.

2012 yılında gençlik akademisi eğitmenliği görevine başlayan Oliver Otto da bu görüşü destekler nitelikte konuşuyor: “VfB Stuttgart Akademi'nin amaçlarından biri de eğitimini tamamlamış genç oyuncuların futbolun yanında ikinci bir kariyere sahip olmalarını sağlamaktır. Genç oyuncularımızın eğitimi üç bölümden oluşuyor. Bir "spor" bölümü, bir "okul" bölümü ve bir de "kişilik" bölümü. "Spor" bölümü herkes için gayet açık ve anlaşılırdır ancak okul/mesleki eğitim ve sosyal ve kişilikle ilgili becerilerin gelişimi VfB'de bizim için aynı derecede önemlidir. Çocuğu VfB'de oynayan ebeveynler, gençlerin burada sadece spor eğitimi almadıklarından, kalıpların dışında eğitildiklerinden emin olabilirler. VfB Stuttgart Akademi'nin teklifiyle gençlere çeşitli yollar sunabiliyoruz”


Oliver Otto

Stuttgart kulübünün 2019’da Stuttgart esnaf odasıyla işbirliği yaptığını, bu işbirliği ile U14-U17 takımındaki gençleri akademi içerisindeki atölyelerde pratik yapmaları için eğittiklerini ve 2020 yılında DFB & DFL işbirliği ile yapılan akademi denetimlerinde Stuttgart’ın diğer kulüpler üzerinde en yüksek sertifikasyon puanı aldığını da eklemem lazım.

2006/07 sezonu bittiğinde ise Alman elitlerini şaşkına uğratan o an gerçeklemiş, Armin Veh yönetimindeki Stuttgart genç kadrosuyla Meisterschale’yi (şampiyonluk kupası)  3. kez kaldırmıştı. Bununla yetinmeyen Veh’in talebeleri, DFB Pokal finalinde dramatik şekilde uzatmalarda Nürnberg’e kaybetmişti.


Armin Veh

Şampiyon kadroda akademiden gelen tam 6 oyuncu bulunuyordu. (Timo Hildebrand, Sami Khedira, Mario Gomez, Serdar Taşçı, Andreas Beck, Michael Langer) Bu listeye genç yaşlarda direkt A takıma transfer edilip kulübün felsefesi ile yoğurulmuş Roberto Hilbert,  Cacau ve Thomas Hitzlsperger’i dahil etmedim.

Her yönüyle gençlerin çekim merkezi olan VfB Stuttgart 2009 yazında yarı zamanlı yatılı okulunu da kurdu. Böylece hayata yeni atılan bu gençler öğleden sonrasını kulüp merkezinde ödevlerini yapmak ve sınava hazırlanmak için geçirebiliyorlardı. Oyuncular ayrıca özel olarak tasarlanmış dinlenme odasında rahatlayabilir, müzik dinleyebilir, yiyip içebilir veya uyuyabilecek konfora sahiptiler. Kulüp 2017/2018 eğitim yılında yerel bir okulla birlikte VfB Kampüsü'nü de hayata geçirdi. Mutschler, "Tüm yetenekli gençlerin sadece %1,5'i Bundesliga'da profesyonel seviyeye ulaşabiliyor" şeklinde açıklayıp ekliyordu: “Gençlerimize sağlam bir okul eğitimi vermeyi ve onları gelecekteki kariyerlerine hazırlamak için daha fazla eğitim vermemiz çok önemli”.


2006/07 sezonu Stuttgart takımı

Maçların olmadığı hafta sonlarında gençlerin ailelerin yanlarına gitmelerine izin veriliyor. Bu yolculuğun tüm maliyetleri kulüp tarafından karşılanıyor. Aynı şekilde ebeveynlerin de dilediği zaman antrenman ve maçlara gelmelerine izin veriliyor. Böylelikle genç bireylerin aile özlemleri olabildiğince giderililerek futbola daha sağlıklı şekilde odaklanmalarına zemin hazırlanıyor. Alt yaş takımlarından üst takımlara yükseldikçe gençler üzerindeki baskı doğal olarak çoğalıyor ve daha çok göz önünde oluyorlar. Bu durumun altında psikolojik olarak ezilmemeleri için belirli bir dönemden sonra psikolog ve terapistlerin de desteği devreye giriyordu.

Bu gelişmeler kapsamında Stuttgart yıllar içerisinde akademisine yatırım yapmayı ve bu yatırımın karşılığını hem maddi hem de manevi olarak fazlasıyla almaya devam etti. Belki mucizevi 2006/07 sezonundan sonra aynı sportif başarıyı yakalayamamış olsalar da yetiştiricilik ünvanları yurtdışına da yayılmıştı. Genç futbolcular için cazip bir yer olmaya başlayan Stuttgart akademisine artık başka takımların alt yaş takımlarından da gençler dahil olmaya başlanmıştı.

Stuttgart, U17 ve U19 liglerinde Bundesliga dönemi öncesi de dahil edildiğinde U19’da 10 kez ile en çok şampiyon olan takım olurken, U17’de ise bu rekoru 7 kez ile Borussia Dortmund ile paylaşıyor.

2015/16 sezonu sonunda, rüya sezonun üzerinden henüz 10 sene dahi geçmemişken 2. Bundesliga’ya düşerek sarsılan Stuttgart, 2. Bundesliga’da fazla oyalanmadan günümüzde U21 Almanya milli takım teknik direktörlüğü yapan Hannes Wolf yönetiminde 2016/17 sezonunu şampiyon olarak bitirerek mekanı olan Bundesliga’ya dönüyordu.

Borussia Dortmund’a Robert Lewandowski, Pierre-Emerick Aubameyang, Ousmane Dembele, Mats Hummels, Christian Pulisic, Jadon Sancho ve Shinji Kagawa gibi yetenekleri bulmasıyla meşhur “elmas göz” lakaplı Sven Mislintat’ın Arsenal deneyimi pek heyecanlı gitmiyordu. Farklı kültür ve anlayışın olduğu yerde rahat davranamayan Mislintat, sonunda onu Mislintat yapan topraklara, yani Almanya’ya dönüyordu. Stuttgart’a katılan yetenek avcısı isim tahmin edebileceğiniz üzere bu kez gözlemci olarak değil, sportif direktör olarak geliyordu.


2006/07’nin şampiyon kadrosunda bulunan ve 2019 başında CEO olarak göreve başlayan Thomas Hitzlsperger, göreve geldikten birkaç ay sonra deneyimli ismi takımına dahil ediyordu.

O meşhur akademi küllerinden yeniden doğmalıydı…

Almanya’da sportif direktörlük görevinin sorumluluk kapsamı olabildiğince geniştir. Farklı ülkelerde olduğu gibi takım elbiseyle ofiste zaman geçirmek yerine saha kenarında yedek kulübesinde kadro planlaması yaparak teknik direktör ile yönetim arasında köprü vaziyeti görür sportif direktörlük görevi. Bu yüzden bu görev Mislintat için biçilmiş kaftan diyebiliriz.

Bu durumu şöyle açıklıyor Mislintat: “Ben normalde bir gözlemci değildim çünkü her zaman karar alma süreçlerine dahil oldum. Arsenal’de işe alım bölüm başkanı olarak görev yaparken de süreç buna benzerdi. Spor direktörü olmaktan hoşlandığım şey, herhangi bir konuda tamamen ikna olursam yönetim kademesiyle çok fazla mücadele etmek zorunda olmadığım zamanlardır. Bir kez kararımı aldıktan sonra çok iyi bir analitik yaklaşıma ve farklı bakış açılarına dayandığını söyleyecek kadar zeki ve karar verecek kadar da kendime güvenen cesur birisiyim.”

Mislintat’ın yıllar içerisinde şapkadan tavşanlar çıkartması elbette tesadüf olamazdı. Binlerce kilometre öteden, kimsenin adını duymadığı liglerden birisini bulup futbol dünyasına kazandırmak gerçekten yetenek avcılığı mıydı yoksa Mislintat’ın adının değerinii kullanarak futbol dünyasına attığı bir kazık mıydı?

Elbette ilk seçenek bizim aradığımız cevap olabilirdi. Mislintat’ın yetenekleri bulma konusunda kriterlerini nasıl bir süzgeçten geçirdiğini kendisi açıklıyor: “Her şeyden önce en önemli şey oyuncuyu izlemek. Mümkünse stadyumdan… Her oyuncuyu izlemek mümkün değil ama günümüzde her maçı video arşivlerden izlemek artık mümkün. Silas Katompa Mvumpa’yı (eski adıyla Wamangituka) bu şekilde keşfettik. Günümüzde verilerden faydalanmamak pek akıllıca değil ve bu yüzden kendi veri şirketim Match Matrix’te bu durumdan çok faydalanıyoruz. Veri analizi en önemli parçalardan birisi ama tek başına yeterli değil. Oyuncuyu değerlendirirken farklı yaş gruplarındaki gözlemcilerin fikirerini değerlendiriyoruz. Elbette 25 yaşındaki gözlemci ile 60 yaşındaki gözlemcinin görüşleri aynı olamaz, demek istediğim farklı jenerasyon ve nesilden gözlemcilerin perspektifleri de farklı oluyor doğal olarak. Ayrıca oyuncuyu değerlendirirken saha içindeki tutumlarından çok hayatlarını da tartışıyoruz. Biz sadece analitik olarak değil, insanların ilişkileriyle de ilgileniyoruz. ”


Stuttgart, şampiyonluk yaşadığı 2006/07 sezonundan sonra sportif anlamda henüz bir başarı yakalayabilmiş değil. Bu durum, ne kadar sağlam bir yetiştirici kültüre sahip olursanız olun başarıyı elde etmenin tek başına yeterli olmadığını ispatlar nitelikte. Mütevazı kadro yapısıyla ulaşılan şampiyonluğa tesadüf diyemeyiz ama Stuttgart’ın başarısının üzerine koyamadığı da çok açık. Elbette başarıya ulaşabilmek için birçok doğruyu mümkün olan en az hatalarla yapmanız gerekiyor ve bana göre bu doğruların en başında da kadro planlamasından çok yönetimsel anlamda sisteminizi kurmuş olma şartı geliyor. “Bölüm sonu canavarı” Bayern Münih’in kurduğu hegemonyanın altında yatan sebeplerden birisi de budur. Yönetimsel anlamda da karakteristik bir kültüre sahip olan Bavyera ekibi, onyıllardan beri kulübün güçlü figürlerini profesyonel kariyerlerinden sonra da kulüp içinde tutmaya gayret gösteriyor. Her ne kadar Thomas Hitzlsperger de Stuttgart kulübünün eski bir parçası olarak günümüzde yönetimde yer alsa da bunun bir istisna olduğunu ve süreklilik arz etmediğini belirtmem gerek.

Yetiştirici olmak size bu alanda prestij sağlayabilir ve tercih sebebi yapabilir ama başarıya ulaşmak bambaşka bir profesyonellik getirir. Yaklaşık 1 sene önce Thomas Hitzlsperger’in başkanlık konusunda Claus Vogt ile agresif bir yarışa girip sonrasında geri çekilmesi yönetimsel anlamda Stutgart’ı yaralamış durumda. Bu kaos ortamından etkilenen Mislintat dahi duyduğu rahatsızlığı kamuoyuna açıkça dile getirmekten çekinmemişti.


Şimdilik başkanlık yarışı hasır altı edilmiş gibi dursa da Stuttgart’ın o eski ihtişamlı günlerini -özellikle zirve ile makas bu kadar açılmışken- yakalayacağına pek ihtimal vermiyorum.

Yazımı Stuttgart’ın web sitesinde akademi sayfasında dikkatimi çeken bir cümle ile tamamlamak istiyorum. Okuduğunuz için teşekkürler.

“Saygılıyız, takım odaklıyız ve oyunumuzu seviyoruz. Geleneğimizin farkındayız ve bunu oyuncularımıza aktarıyoruz.”

Yorumlar