Veli İsmail ile antrenörlüğe yolculuğundan totemine, hayallerinden satrança kadar konuştuk.
Veli Bey biraz kendinizden bahseder misiniz? Çocukluğunuz nasıl geçti? Hep Almanya'da mıydınız?
11 Ağustos 1996’da Bulgaristan’ın eski başkenti Veliko Tırnovo’da dünyaya geldim. Çocukluğumun büyük bir bölümü (13 yıl) Sofya sokaklarında futbol, okullarında da satranç ve go oynayarak geçti. Liseye Arap dili ve edebiyatı bölümüyle girdim. Orada 1,5 yıl kaldıktan sonra ailem Almanya’ya, ben ve kardeşim ise anneannemizin yanına, yani Veliko Tırnovo’ya gittik. Orada Ekonomi ve Menajerlik bölümüyle en prestijli liselerden birine girdim ve 2015 yılında da Business Plan’ımı hazırlayıp sunduktan sonra liseyi başarılı sayılacak bir notla bitirdim. Almanya serüvenim bu noktadan sonra başlıyor…
Futbola olan ilginiz nasıl başladı?
Futbol aslında çok geç ilgi duymaya başladığım bir spor dalıydı. Sokak oyunlarını oynamayı çok severdim. Bir gün babam “Artık futbol oynamaya başlaman lazım, büyüdün.” dedi ve 7-8 yaşlarımda böylelikle futbola sorunsuz bir şekilde geçiş yaptım. Sorunsuz diyorum, çünkü sokak oyunları koordinasyon, kognisyon, antisipasyon gibi becerileri geliştiren oyunlar ve bunlar futbolda çok önemli.
Almanya'da antrenörlük eğitim sistemi nasıl? Orada antrenör olmak kolay mı, aşamaları neler?
Antrenör olmak çok kolay. Sadece Dortmund ve civarında 100 kadar kulüp vardır. Bunlardan birine gidip isteğini anlattıktan sonra rahatça başlayabilirsiniz. Önemli olan aşamalar… onları ben 3’e ayırıyorum:
Eğer antrenör olmasaydınız, hangi mesleği yapardınız?
Futbolun içindeki meslekler çok fazla. Scouting, Video analiz, Atletik-performans antrenörlüğü, Sportif Direktörlük gibi çeşitli meslekler var. Ancak futbol dışında bir meslek seçmem gerekiyorsa aklım girişimcilik, kalbim yazarlık diyor.
Sizi bu zamana kadar en çok etkileyen maç hangisi oldu?
Duygusal olarak Euro 2008’deki Türkiye-Hırvatistan maçı. Taktiksel olarak ise birçok maç var, ancak Heynckes’in Bayern’i bana göre sıradışıydı.
En çok çalışmak istediğiniz teknik direktör kim?
Bu sorunun cevabını beni az çok tanıyanlar tahmin edecektir. Thomas Tuchel.
Bundesliga'da hangi takımla çalışmayı isterdiniz?
Borussia Dortmund.
Bir turnuvada olmak istesiniz hangisi olurdu? Dünya Kupası mı, Şampiyonlar Ligi mi?
İkisi de her antrenörün hayali ama benim en çok olmak istediğim turnuva UEFA Youth League. Dünya Kupası ile Şampiyonlar Ligi arasında seçim yapacaksam da Şampiyonlar Ligi ve müziği derim.
Maçlara çıkmadan önce bir toteminiz var mı?
Futbolcuyken vardı. Üstümü değiştirip, kramponları dahi bağlayıp en sonda formayı giyerdim. Antrenör olarak ise herhangi bir totemim yok, fakat futbolcularıma totemlerin mental olarak pozitif etkisi olduğunu anlatırım.
Büyük maç öncesi toteminizi yaptığınızda zihinsel olarak biraz da olsa rahatlarsınız. Her satranç ustası hesap yapmasını bilir, ancak bildiğiniz açılışı oynamak başkadır.
Şu ana kadar çalıştırdığınız takımlarda sizi çok etkileyen bir oyuncunuz oldu mu?
2 yıl önce Umut adında bir çocukla U19’da çalıştım. Fiziksel olarak zayıf, boyu kısa, hız olarak yavaş, kondisyon olarak da takımın ilk üçüne girmezdi. Ancak inanılmaz üstün bir oyun zekası, taktiksel anlayışı ve yaratıcılığı vardı. Pas tekniğiyle bunları birleştirince onu ligin en iyi orta sahası yapıyordu.
Borussia Dortmund taraftarı olduğunuzu biliyoruz. Sizce yakın zamanda Bayern’in hegemonyasını kırabilecekler mi? Borussia Dortmund’un genç takımını nasıl buluyorsunuz?
Istakozlar büyüdükçe kabuklarını kırmak zorunda kalıyorlar. Kırıldıktan sonra yeni bir kabuk oluşana kadar çıplak bir şekilde riske girip bekliyorlar. Aksi halde eski ama küçük kabuğun içinde konfor alanında büyür ve ölüp giderler. Borussia Dortmund’un daha büyük kabuğa ihtiyacı var. Konfor alanımızdan çıkmazsak Bayern makası daha da açar. Bu sezon o kabuk değişikliği başladı gibi gözüküyor.
Borussia Dortmund tesislerinde 10 tane saha var. Sadece altyapıda çalışan 2-3 tane Pro-Lisans sanibi antrenör mevcut. Genellikle altyapı takımlarımız ya şampiyon oluyor ya da en az yarı-final oynuyor. Şu an için tek sıkıntımız akademiden çıkan oyuncuların A takımda şans bulamaması. En yakın örneği de Ansgar Knauff.
Gelecek planlarınız nelerdir? Almanya dışından gelecek tekliflerde ilk önce neyi değerlendirirdiniz?
Gelecek planım ilk önce eğitimimi tamamlamak. Kendimi eğitmeden başkalarını doğru dürüst eğitemem. Mümkün olduğu kadar Almanya’daki rekabetten faydalanmak istiyorum ve yurt dışı için henüz konuşmak bence çok erken. Son zamanlar herkes asansörle çıkmaya çalışıyor. Basamakları çıkmak daha sağlıklı.
Mesleki gelişiminiz için neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Sahada olmak çok önemli. Hiçbir şey yapmasanız bile amatör maçları, altyapı maçlarını izlemeye gitmeniz gerekir. Böyle çok fazla insan tanıdım. Kitap okumak da çok önemli. Yabancı kaynaklardan faydalanmaya çalışıyorum. Benim evimde Bulgarca, Türkçe, Almanca ve İngilizce futbol kitapları var. Hepsini okuyorum. Her futbol ülkesi oyuna başka gözle bakıyor.
Seminerlere ve online seminerlere de katılıyorum. 2 yıl önce Jesse Marsch’ın bedava verdiği bir seminere katılmıştım. Adin Osmanbasiç’in Roger Schmidt adında verdiği seminere de katılmıştım. Antrenörler bilgileri sadece lisans kurslarında edinmiyor. Kendi çabanız da çok önemli.
Satranç oynamayı çok seviyorsunuz. Sizce futbol ile benzer yanları nelerdir?
Benzer yönlerine yönelmeden önce benzemeyen en önemli yönü hatırlatmakta fayda var… Satrançta taşları siz nereye oynarsanız oraya giderler, belli fonksiyonları vardır ve bunun dışına çıkmazlar.
Futbolcular ise düşünebilen, kendine göre kararlar alan, morali bozulabilen ve psikolojik olarak dış faktörlerden etkilenen canlılar. Bunun ayrımı hayati önem taşır.
Benzeyen yönlerine geleceksek…
Sizi etkileyen ve hayata bakışınızı değiştiren film ve kitap önerebilir misiniz?
Film çok var. Aamir Khan’ın 3 Idiots filmi, Forrest Gump veya Ramanujah. Bunları herkes biliyordur muhtemelen, ancak söz konusu bir etki bırakmaksa bunlar bana bu konuda yardımcı oldu.
Kitap da çok var, fakat 1 numarayı açık ara farkla Mark Twain’in “İnsan Nedir?” kitabı alır. 2 dakikalığına eline alan insanların büyük oranı bence o kitabı bitirir.
Film ve kitaplar birer kültürdür. Eğer ki kendinizi geliştirmek amaçlı okumak veya izlemek istiyorsanız o kültürü benimsemeniz zor olur. İkisinin de farklı dinamikleri var. DJ’ler bütün gün sevdikleri ve sevmedikleri müzikleri dinler. Kitap veya film kültürünü de ayırmaksızın böyle yapılması gerekir. Kötüyü tadımlamazsak iyinin değerini nasıl anlayabiliriz ki?
Ben Veli İsmail, hikayemi ve düşüncelerimi okuduğunuz için teşekkürler!
Yorumlar