Futbolculuk kariyerini savunma oyuncusu olarak sürdüren birisinin hiç gol atamamış olması veya yaptığı asistlerin ise bir elin parmağını geçmeyen birisi ne kadar başarılı sayılır? Peki “başarı” nedir? Gol atmak mıdır? Asist yapmak mıdır? Top kurtarmak mıdır? Yoksa bir takımı yönetici olarak küllerinden yeniden doğmasını sağlamak mıdır?
Bu yazımda sizlere 70’ler Gladbach’ından sonra eski günlerini mumla arayan bir takıma rönesans dönemini yaşatan, futbol dünyasında sportif direktör denildiğinde parmakla gösterilebilecek birisini, Max Eberl’i anlatacağım…
Hayata gözlerini 1973’te Münih’e 150 km uzaklıktaki Bogen kasabasında açan Eberl, 1989’da Bayern akademisine girerek kariyer basamağının ilk adımını atmış, Christian Nerlinger ve Markus Babbel gibi Bayern efsanesi olacak isimlerle beraber genç ligde şampiyonluk yaşamıştı. 1991/92 sezonunda Bayern Münih’in belki de Bundesliga tarihindeki en kötü sezonlarından birinde A takıma yükselen Eberl, tüm sezon boyunca sadece 45 dakika forma giymiş, daha sonraki 1,5 sezon boyunca da durum değişmeyince Ocak 1994’te rotasını batıya, o sezon 2. Bundesliga’ya düşmüş olan dönemin asansör takımı Bochum’a çevirmişti. Sezon sonunda tekrar Bundesliga’ya yükselen Bochum ile daha sonra tekrar 2. Bundesliga’ya düşen ve 4 sezonluk Bochum kariyerinde iki lig arasında mekik dokuyan Eberl, yolunu önce 2. Bundesliga ekibi Greuther Fürth’e ve oradan da son durağı olan ve yazı konumuzun başrol takımı olan Borussia Mönchengladbach’a doğru yöneltmişti…
İster yanlış seçim, ister şanssızlık deyin ama 2. Bundesliga ekibi Greuther Fürth’ten Ocak 1999’da Gladbach’a giden Eberl, 6 ay sonra tekrar, bu sefer Gladbach ile 2. Bundesliga’nın yolunu tutuyordu. Yoksa Eberl’in “kaderinde” 2. Bundesliga mı vardı?
Ertesi sezon tekrar Bundesliga’ya yükselen Eberl’li Gladbach, bırakın 70’ler dönemindeki günlerini yakalamayı, sonraki sezonlarda ligi orta sıralarda bitiren sıradan takım haline gelmiş durumdaydı.
2004/2005 sezonu sonunda aktif kariyerine son veren Eberl, Gladbach’a karşı hissettiği aidiyet duygusu ve iyi ilişkilerini de kullanarak Ocak 2005’te, yani 32 yaşında futbolu bırakmadan 6 ay önce altyapı koordinatörlük görevine başladı.
“Sportif Direktör” Max Eberl
2006/07’de Heynckes’in istifası sonrasında göreve gelen Jos Luhukay ile 2. Bundesliga’ya düşen ve ertesi sezon Luhukay ile 2. Bundesliga şampiyonu olan Gladbach 2008/09 sezonunun ilk 7 haftasında ligin dibine demir atınca, yönetim aynı felaket günleri tekrar yaşamamak adına teknik direktör Luhukay’ın görevine ve 10 gün sonrasında da sportif direktör Christian Ziege’nin görevine son vermiş, kabuk değiştiren Gladbach’ta sportif direktörlük görevine Ekim 2008’de akranlarının futbol oynadığı yaş olan 35 yaşında Max Eberl getirilmişti. Göreve geldikten 3 ay sonra ilk büyük transferini Standard Liege'den Dante'yi alarak gerçekleştiren Eberl kontrattaki pürüzlerin çözülmesi için Noel dönemine kadar beklemiş, hatta oğluyla kiliseye giderken imzalı sözleşmenin gelmesi için faks makinesinin başında eşinin evde kalmasını istemişti...
Peki sportif direktör kimdir? Ne yapar?
“Kimdir” sorusunun cevabını tek kelimeyle açıklamamı isterseniz “sportif direktör köprüdür” derim ama görev tanımını tek kelimeyle bırakma niyetim yok.
İngiltere’de takımın yönetimi menajere ait iken Almanya’da genellikle takım yönetimi sportif direktör ve teknik direktör arasında paylaşılıyor ve her iki bölümün görev ve sorumluluklarının arasına çekilmiş kalın bir çizgi bulunuyor. Almanya’da teknik direktörün sorumluluğu saha içinde takımın yönetimi, seçimi, antrenmanları ile sınırlıyken sportif direktörün sorumluluğu ise futbol tarafının tamamına ait desek yanlış olmaz.
Bu iki bölüm arasındaki sorumluluklar ayrılmakla kalmıyor, aralarında belirgin bir hiyerarşik yapı da bulunuyor. Sportif direktör için teknik direktör ile başkan arasında oturan kişi desek doğru olur. Teknik direktör takımın raporunu sportif direktöre verirken sportif direktör ise takımın raporunu başkana ve denetim kurulu üyelerine verir ve bu yüzden tüm yapı içerisinde iyi bir işbirliği olmak zorundadır. Ayrıca hiyerarşik yapı gereği sportif direktörün teknik direktörü görevden alma ve göreve getireceği kişiyi belirleme sorumluluğunun olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.
Başkan & Denetim Kurulu > Sportif Direktör > Teknik Direktör
Bundesliga izleyenler iyi bilecektir, sportif direktörlerin bu kadar saha dışı sorumlulukları olmasına rağmen hepsi takım elbiseli masa başında çalışan kişiler değildir. Aksine, birçoğu takımlarının maçlarında yedek kulübesinde yer alarak taraftar, oyuncu ve teknik direktör arasındaki güçlü bağı koruyan birleştirici kişi durumundadır. Bunun nedenlerinden birini görev alan birçok sportif direktörün Alman futboluna iz bırakmış eski futbolculardan olmasına bağlayabiliriz. Lige transfer edilen birçok genç yeteneği keşfedip futbol dünyasına kazandıranlar da yine sportif direktörlerdir. Futbolculuk geçmişi olmayan istisna isimler de var elbet.
Bundesliga’daki tüm kulüplerde bu kademeye denk olan görevin adı “sportif direktör” olmamakla beraber kimi takımlarda “spor yönetim başkanı” , “spor müdürü” gibi farklı isimlerde görsek de, işin özünde hepsi sportif direktördür.
Max Eberl’in ilk dönemi
Eberl Ekim 2008’de göreve geldiğinde takım son sıraya demir atmış, küllerinden doğmaya muhtaç bu takım umut vaadeden bir oyun da ortaya koymuyordu. Teknik direktörlük görevine yeni bir isim denemek yerine eskilerden olan ve günümüzde yönetim kurulu üyelerinden olan Hans Meyer getirildi. Meyer Gladbach’ı o sezon son hafta ligden düşmekten kurtarmışsa da, Eberl’in önünde çözülmesi gereken bir sürü konu vardı…
Sezon bittikten sonra altyapıdan Patrick Herrmann, Tony Jantschke gibi isimleri altyapıdan A takıma kazandıran Eberl, o sezon 2. Bundesliga’da oynayan ve henüz 20 yaşında olan bir genci gözüne kestirmişti. Ligde sadece 4 gol atan bu isimden Hans Meyer pek emin değildi. Eberl o günleri şöyle anlatıyor: “Max, 2. Bundesliga’da sadece 4 gol atan birine 800 bin € vermeyi düşünmüyorsun değil mi?”
“Eğer Meyer böyle bir şey söylüyorsa tekrar düşünmelisiniz ama ben 800 bin € karşılığında çok önemli bir potansiyeli takıma alıyorum” diyen Eberl, Rot Weiss Ahlen’de forma giyen, bugünün Borussia Dortmund efsanesi olan Marco Reus’u takıma transfer ediyordu.
Ancak bu kısa sürede yapılan ufak dokunuşlar pek işe yaramış gibi görünmüyordu. 2010/11 sezonunun 22. haftasına gelindiğinde yine ligin dibine atmış bir Gladbach vardı ve daha büyük dokunuşlara ihtiyaç vardı.
Eberl, o dönem Hertha Berlin’de başarılı işler ortaya koymuş olan Lucien Favre’yi göreve getirerek kariyerinin belki de en önemli hamlesine imza atmış ve uyuyan dev olan Gladbach’ı uykusundan uyandırmaya kafasını koymuştu.
Favre sezonu Gladbach ile 16. sırada tamamlayarak 2. Bundesliga’nın 3. sü olan ve Eberl için “eski bir tanıdık” olan Bochum’u playoutlarda geçerek ligde tutunmayı başarmışlardı.
Favre yeni sezonda kendi Gladbach’ını inşa edebilirdi artık…
“10 yıla ihtiyacımız var”
Eberl 2010 yılında verdiği bir röportajında takımın eski günlerine erişmesi için 10 yıla ihtiyacı olduğunu söylediğinde takımın içinde bulunduğu vahamet daha iyi anlaşılabilir sanırım. 70’lerde Avrupa takımlarına kök söktüren Gladbach, artık playout oynayıp ligde kalmaya çalışan takıma dönüşmüştü. Takımın bir an önce toparlanıp 1996/97 (UEFA Kupası) sezonundan bu yana hasret kaldıkları Avrupa kupalarına katılması gerekiyordu.
2011/12 sezonu öncesinde takımda hatırı sayılır değişiklikler oldu. Takımdan yaklaşık 20 isim ile yollar ayrılırken bir o kadar da çoğunluğu genç olmak üzere oyuncular takıma transfer edildi. Steffen Korell önderliğinde yeni bir gözlemci departmanı kuruldu ve Gladbach çok yakın zamanlarda altyapıdan kendi futbolcusunu çıkaran bir madene dönüştürülecekti.
Bir önceki sezon düşme hattında olan takımda Lucien Favre taktiksel dokunuşlarıyla mucizeyi gerçekleştirmiş, 1977/78’den bu yana Şampiyonlar Ligi’ne gidemeyen takım 2011/12 sezonunu 4. sırada tamamlamış ve playoff oynama hakkı kazanmıştı. O sezondan sonra Gladbach Avrupa kupalarına katılmasa bile ligde her zaman ilk 8’e oynayan takıma dönüşmüştü.
Eberl 2014’te verdiği bir röportajda 2010’da söylediği “10 yıl beklemeliyiz” demeci hatırlatıldığında “o an ağzımdan çıkmış bir cümleydi ve sadece uzun vadeli düşünmemiz gerektiğini göstermek içindi” diyor.
Göreve geldiğinden bu yana kulübü bir şirket gibi yönetmeye başlayan Eberl, 2005-2008 arasında altyapıda görev almasının avantajını kullanarak sadece kulüp içinde değil, başka kulüplerden de genç yeteneklerin potansiyelini görüp takıma dahil ediyor, gelişimlerinin ardından kulübe ciddi finansal kaynak yaratmayı başarmıştı.
İşe yarıyor! Çark artık dönüyordu…
Değişim zamanı
Uyuyan devi uyandıran Eberl ve Favre çiftinin arası 2015/16 sezonu başladığında kısa bir süre içinde bozulacaktı. Takımın teknik olarak iskeletini kuran Favre’nin Gladbach’ı sezonun ilk 5 haftası puan toplayamayınca ikilinin arası daha fazla bozulmadan Favre istifasını Eber’e sunmuştu. "Favre'nin istifasının transfer politikasıyla hiçbir ilgisi yok. Kadroyu birlikte kurduk." diyen Eberl, hikayenin yarım kalmasına çok ama çok üzülmüştü.
İkilinin arasının hâlâ iyi olduğunu düşünüyorum. Favre Dortmund’daki son zamanlarında ciddi eleştiri yağmuruna tutulurken Favre’yi ilk savunan isimlerden birisi Eberl’di:
“Sıklıkla Jürgen Klopp ile karşılaştırılıyor. İkisi elma ve armutgibi. İkisi de temelde farklı teknik direktör. Biri çok duygusal ve dışa dönük. Ve Lucien, işini çok analitik bir şekilde yapan biri.”
Duraklama dönemi
Favre sonrasında Gladbach’ın başına geçici olarak getirilen ve o dönem Gladbach’ın 2. Takımında görev yapan Andre Schubert beklenenden iyi performans gösterince sözleşmesi kalıcı hale getirilmiş ve bu performans Gladbach camiasına yeni umut olmuştu.
2016/17 sezonu öncesinde Alman basınına bomba bir iddia düştü: Bayern Münih sportif direktörlük görevine Max Eber’i istiyor! Dönemin CEO’su Karl-Heinz Rummenigge bu iddiayı kabul etmese de, Eberl “Tamamen Gladbach’a odaklandım” diyerek söylentilere noktayı koyuyordu. İddia doğru veya değil bilemeyiz ama bu iddianın ortalığa çıkması bile Eberl’in ne kadar doğru işler yaptığının kanıtıdır bana göre.
2016/17 sezonuna eski günlerdeki gibi kötü başlangıç yapan ve Schubert ile ligin ilk 16 haftasında düşme potasına yaklaşan takımda Eberl müdahaleyi tam zamanında yaparak Schubert’in görevine son vermiş, yerine ise kurt hoca Dieter Hecking’i getirmişti. Hecking takımı alt sıralardan alıp orta sıralara taşımayı başarmıştı. 2018/19 sezonunun 27. Haftasında oynanan F. Düsseldorf derbisinde takım 16 dakikada 3-0 geriye düşüp maçı verince, son 7 haftada 1 galibiyet alan ve Şampiyonlar Ligi potasından uzaklaşan Gladbach’ta Eberl, tıpkı Schubert de olduğu gibi zamanında müdahale ederek sezon sonunda Hecking ile yolların ayrılacağını açıkladı. Eberl daha sonraları bu ayrılığı “Stratejik bir karardı, takımın geleceğini düşünmek zorundaydım” diyerek özetleyecekti. Gladbach sezonun son haftasında Borussen derbisini kaybederek Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını kazanamadığı bir sezon olarak tamamlamış oluyordu.
Rönesans v2.0
Bugün Almanya’da görev yapan başarılı teknik direktörlerin hangisinin CV’sine bakarsanız bakın birçoğunun yolunun Red Bull projesinden geçtiğini görürsünüz. Eberl’in de bu cevherin farkında olduğunu varsayarak yolu Red Bull Salzburg futbol cennetinden geçmiş olan Marco Rose’yi göreve getirmesine şaşırmamak lazım. Futbolculuk kariyerinde Jürgen Klopp’un öğrencisi olan ve 2013’ten bu yana Salzburg’un altyaş takımlarında görev alan Rose, A takımda görev aldığı 2 sezonda da Avusturya Bundesliga’yı kazanmış olması Almanya gibi farmer(!) bir ligde dikkatleri üzerine çekmesi için yeterli nedenlerdir…
“Teknik direktörlük için gözlemlerimizi yoğun şekilde yapıyoruz ve bu nedenle uzun süredir Marco’yu izliyoruz. Eğer Marco teklifimizi kabul etmeseydi veya uygun olmasaydı Hecking ile devam etmek daha mantıklı olurdu” diyen Eberl, Rose seçiminin “öylesine” bir seçim olmadığını açıkça ifade ediyordu.
Son 20 yılda Gladbach tarihinde Favre’den sonra en iyi maç başına puan ortalamasına sahip Rose, Lucien Favre ile istediğini bulamayan Borussia Dortmund’un radarına girmiş ve Eberl’in Rose’yi elinde tutmasına artık imkansız gözüyle bakılıyordu. Aralık 2020’ye gelindiğinde Gladbach yönetimi Max Eberl’in sözleşmesini 2026’ya kadar uzatarak işini garantiye alıyordu. Yine aynı günlerde ise Eberl'in 1 aylık ara vereceği duyuruldu. Bu aranın sebebi hastalık, kişisel konular veya bir başka şey değildi. Tamamen "kafa tatili" idi. Uluslararası turnuvaların olmadığı yıllarda futbolcular ve teknik direktörler yaz döneminde tatile çıkabiliyorken sportif direktörler için durum tam olarak böyle olmuyor ve yoğun transfer döneminde yaz aylarında daha çok çalışmak durumunda kalıyorlar. 13 senedir aralıksız şekilde tüm enerjisini takıma veren Eberl, "tutkusu" olan Gladbach'tan kısa süreliğine ayrılıp kendini şarj etmek istediğini açıkladı. Bu sefer cep telefonu kullanmak bile yoktu!..
Aynı dönemlerde Lucien Favre’nin görevine son verilmesiyle beraber “Marco Rose zu Borussia Dortmund” söylentileri Alman medyasının önde gelen kaynakları tarafından daha açık bir dille ifade ediliyordu. Hatta Rose’nin bir çıkış maddesi dahi olduğundan bahsediliyordu ancak Eberl bunu redderek “Onunla bir kontratımız var. %99 ihtimal sezon sonrasında da bizimle olacak. Çok iyi bir ilişkimiz var ve bu konuda endişe duymuyorum” diyerek Rose ile devam edeceklerine dair son derece emin olduğunu belirtiyordu.
Ancak böyle olmadı. Şubat 2021’de, takım Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını kovalarken Gladbach Twitter resmi hesabından Borussia Dortmund’un Rose’nin serbest kalma maddesini aktif ettiğini ve sezon sonu takımdan ayrılacağını duyurdu. “Günlerce, haftalarca bunu tartıştık ama Marco bir karar verdi. Bu kararda büyük hayal kırıklığına uğradım” diyen Eberl yaşadığı hayal kırıklığını gizlemezken, sezonun ortasında takımın en motive olduğu dönemde bu açıklamanın yapılması bana göre Eberl’in kariyerinde yaptığı en büyük yanlışların başında geliyor olabilir. Rose’li Gladbach bu açıklamadan sonra oynanan 6 resmi maçın hepsini (yazı yazdığım tarihe kadar) kaybetti.
Rose sezon sonunu görebilir mi emin değilim. Kovması yönünde taraftar grupları tarafından ciddi baskı var. Avrupa kupalarına katılması muhtemel olan Gladbach'ı birkaç hafta sonra düşme potası civarında görmemiz işten bile değil. Eberl bu baskıya dayanabilir mi bunu bize zaman gösterecek. Geçtiğimiz günlerde Gladbach'ın websitesinden taraftarlara açık mektup yayınlayan Eberl, taraftarların takımı yarıyolda bırakmamasını arzuladığını söyledi. Sonuç ne olursa olsun Eberl’in teknik direktör arayışına haftalar önce başladığına adım gibi eminim. Yerine getireceği ismin de bize çok keyifli bir Gladbach izleteceğine de şüphem yok.
Azmiyle, cesaretiyle, iş zekasıyla ve bitiriciliğiyle kaptan gibi gemisini her türlü koşulda başarıyla idare eden Max Eberl sadece Alman futbolunun değil, Avrupa futbolunun önde gelen sportif direktörleri arasında yer alıyor. Borussia Dortmund’un 2022’de görevi bırakacak olan sportif direktörü olan Michael Zorc’tan sonra Bundesliga'da en uzun süredir görevde olan Eberl’i umarım uzun yıllar görevinde görebiliriz.
Eberl hakkında çok kaynaktan yaptığım araştırmaların içerisinde en çok etkilendiğim bir cümleyle yazımı noktalamak istiyorum…
“Kulüpte çalışan tüm personellerin isimlerini biliyorum. Hepsinin soyadını değil ama isimlerini kesinlikle biliyorum”
- Deutsche Welle 2014
Yorumlar