Haftanın Maçı: Augsburg – Eintracht Frankfurt
Geçen sezon başladığı şanlı Avrupa yürüyüşüne bu sezon da Şampiyonlar Ligi’nde devam eden Frankfurt bu hafta Augsburg’un şok golüyle maça adeta 1 handikapla başladı. 5 haftadır kazanamayan Maassen’ın ekibi buna rağmen hücum aksiyonları ve ofansif zenginliği ile önceki antrenörlerden daha keyifli bir ortaya oyun koyuyor. Frankfurt geriden gelip maçı kazansa da elde ettikleri net pozisyonlar ve Berisha’nın Demirovic ile uyumu onların bu sezon düşme hattından biraz daha uzak olabileceğini sunuyor. Üzerine baskı altındayken agresif oyunları ile gardlarını erken düşürmeyip tehlikeler de yarattılar. Diğer tarafta Glasner’in oluşturduğu gıpta edilesi takımda her hafta bir oyuncu parlıyor ve oyuncuların geriye düştükten sonra olan azmi de aslında maçı daha da zevkli hale getirdi ve bir nevi Augsburg’un attığı erken gol maçı ilk dakikadan itibaren yüksek tempoda tuttu. Defansif eksikler Trapp’ın işini zorlaştırsa da kurtarışlarıyla gol atmamasına rağmen galibiyetin en büyük paydaşlarından biri olabilir. Yetenekli kalecinin en büyük şanssızlığı ise Neuer ve Ter Stegen ile aynı jenerasyonda oluşu.
Haftanın takımları
Kabus gibi bir başlangıcın ardından Leverkusen, yeni antrenörü Xabi Alonso ile ilk galibiyetini ligin en kapalı takımlarından biri olan ve bu haftaya kadar lig birincisi olan Union Berlin’e karşı aldı. 2 sezon önce ilk devre veya kış Şampiyonluğunu son haftada Bayern’e kaptıran Leverkusen bu sefer aynı acıyı da belki de Union’a tattırmış oldu. Union’un oyun direnci Katar’daki Dünya Kupası sebebiyle hafta içi oynanan Avrupa Ligi maçları sebebiyle yoğun fikstürde sıkıştı ve bu maçta patlak verdi. Xabi Alonso, Leverkusen’in sezonlardır en bariz özelliği olan hızlı hücum çıkışlarını bolca kullandı ve Diaby’den tam fayda sağladı. Union takım olarak ileri çıktığında, defansif atletik oyuncular da az olunca Rönnow’a nefes aldırmadılar. Union hücımda da pek etken olamayıncapek karşı koyamadılar ve deplasmanda farklı kaybettiler. İki takımda aslında sezon başındaki beklentilerin çok uzağında çünkü Leverkusen geçen seneki Seoane ile çizdiği iyi imacın gerisinde iken Union ise tekrar en fazla 6. sırayı görmesi daha muhtemel olsa da tahminleri ve izleyicileri şaşırtarak görece uzun bir süre liderliği göğüslemeyi başardılar. Xabi Alonso ise bu hafta oynattığı oyunla sıçrama yapmaya müsait.
Haftanın Oyuncusu
Moussa Diaby Union’un ağır defans markajlarından her zamanda doğru zamanda doğru yerde ok gibi fırlayarak kurtuldu ve aynı zamanda hücum becerisiyle de takımının en büyük itici güçlerinden biri oldu. Defansif yönleri ve ilerideki pres becerisi de olsa sağ kanadın gelmiş geçmiş en iyi hücumcularından biri olabilir ama takım savunmasında pek rol alamıyor. Alternatif olarak asimetrik bir oyunda daha çok geride kalan sağlam bir sağ bek olsa daha çok gol katkısı sağlayabilirdi. Teknik kısmı bir kenara bırakılırsa da tuttuğunuz takıma oynamadığı sürece fuleli alıp giden oyuncu görmek seyircilere de ayrı bir keyif veriyor.
Haftanın Genç Oyuncusu
Henüz hala 17 yaşında olan Youssoufa Moukoko bu sezon ona güvenilmeyip Yaşlı Kurt Modeste alınsa da kramponlarıyla kazıya kazıya Haaland gibi bir canavar forvet sonrası Dortmund’un ileri hattını devralmayı başardı ve hatta bu hareket üzerine belki de daha erken yaşta yuvayı terk edebilir. Henüz alt yaş gruplarında dahi olağandışı istatistiklere ulaşan Moukoko bu hafta da Bundesliga tarihinde en hızlı 10 gole ulaşan oyuncu olarak ligin tarihine şimdiden geçmeyi başardı. Attığı 2 gol de sansasyonel olurken ilk golde hem oyun aklı hem de fizik gücü ağır basan taraf oldu. Bu ligin en güzel tarafı ise onun gibi oyuncuların henüz gelişme evresindeyken gösterdikleri olağanüstü performansları izleyebilmek. Aynısı tabi ki anmadan geçemeyeceğimiz Bellingham ve Musiala için de geçerli.
Haftanın Portresi: Gol Yağmuru
Bundesliga, defansif kapalı oyunları sevmeyen basketvari bol aksiyonlu maç izlemek isteyen izleyiciye yine istediğini verdi. Freiburg maçı harici tüm karşılaşmalarda 3 ve daha fazla gol izlendi. Leverkusen – Union maçı harici çoğu maçta gol dağılımı dengeliydi. Bayern – Hertha karşılaşmasında hatta oyuncular devre arasına girmeden 8 dakika içerisinde 2’şer karşılıklı gol izlendi. Defansif kapasiteler bu durumda belki eleştirilebilir taraf olsa da bir diğer faktör de takımların daha çok risk alması ve hele geriye düştüklerin de takım olarak hücuma gitmesi. Bunun sonucu da ya bu takımların istediklerini alması, ya da hali hazırda önde olup defans halindeyken kapılan toplarla rakip yarı alanda takımların alan, pozisyon ve sonra da goller buluşu.
Haftanın Bekleneni Veremeyenleri
Avrupa’dan yorgun denen Urs Fischer’in öğrencileri yorgunluğun da etkisiyle bu hafta haftalardır vermedikleri boşlukların hepsini bu hafta sonu Leverkusen’e sundu. Kompaktlıktan eser yokken hazırlanan ataklar da ham kaldı ve Leverkusen kalesini pek zorlayamadı. İkinci yarı sahaya klasik hamleleri Michel ve Behrens gibi tecrübeli ama defansif anlamda ileride çok etkili olamayan isimleri atan Urs Fischer, takımın direncini istemeden daha da düşürdü ve bu güzel koşuyu tepetaklak yuvarlanarak belki de kısa bir ara verdi. Ama bu yuvarlanmayı sürdüren bir başka takım var. Köln’ü 5-0 yendikten sonra Bayern’e 6-2 mağlup olan Svensson ve Mainz, bu hafta da Wolsburg’a kaybetti. Köln maçından sonra bildiğimiz Mainz kayıplara karışmışa benziyorlar çünkü Union gibi sağlam bir takım savunması olan ekip, hiç verilmeyecek pozisyonlar veriyor. İlginç kısım eksik olan kısmın savunma tandeminden ziyade kanat bekler ve orta sahadan oluşu çünkü Caci-Hack-Fernandes 3’lüsü fena iş çıkarmadılar. Mainz, Union, Freiburg ve Köln gibi takımların ilerideki oyuncularında defansif performanslarına ihtiyaçları var ve bu eksildiğinde domino etkisi gibi pozisyonlar geliyor ve takımlar kolay dağılabiliyor. Hem Freiburg hem Mainz, Bayern’e kaybedilen maçlarda orta sahaları yumuşak kalınca daha büyük bir girdabın içine katılıp ataklarda boğuldular.
Yorumlar