Bundesrapor Sezon Sonu Değerlendirmesi (1-6. Sıradaki Takımlar)

Bundesrapor Sezon Sonu Değerlendirmesi (1-6. Sıradaki Takımlar)


Son düdükler çaldı ve bir sezonun daha sonuna geldik. Kimi takımlar beklentilerin üstüne çıkarken kimileri geçen sezonki tablonun gerisinde kaldı. Değişmeyen tek şey Bayern’in Şampiyonluğu oldu. Son hafta performanslardan ziyade bu sezonu genelce özetlemek istedim.  

Bayern’de teknik direktör değişse de işleyen makine ligde işlemeye devam etti. Salihamidzic’in tutumları, kulübe veda eden oyuncular ve sözleşme konuları daha çok gündeme geldi. Lewandowski ve Gnabry’nin geleceği hala meçhul. Tüm bunlara rağmen Şampiyonlar Ligi’nde Villareal’e veda etseler de ligde yine zirveyi teslim alıp bir daha bırakmadılar. Covid ve sakatlıklar bile onlara engel olamadı. Nagelsmann, Flick’e göre daha geniş bir rotasyon kullandı ve Roca, Bouna Sarr ve Choupo-Moting’e de daha fazla süre verdi. En çok tepki çektiği nokta 3’lü defans tercihiydi keza Bayern 4’lü oynayan konzervatif bir kulüp. Olumsuzlukara ve kulüpteki kara bulutlara rağmen yenilenebilirlik kültürü devam ettikçe sonuç pek değişmeyecek gibi. Yeni sezondaki kan kayıplarına oranla diğer takımlar da yarışa ortak olacak.  

Bayern’e kafa tutabilen tek takım Dortmund yeni teknik direktörü Rose ile istenilen kadar olmasa da yine güzel bir sezon geçirdi. Defanstaki bireysel hatalar yine onların hızını kesen ana faktör oldu. Haaland’ın transfer telenovelası da bir başka yorucu faktördü. Son haftalara girilirken belli oldu ama konu taraftarların da oldukça canını sıktı ve belki de daha erken sonucun belli olması onlar için daha iyi olabilirdi. Kiradan dönen Wolf fena bir performans vermedi. Genç yetenek Reyna  ve yeni transfer Malen, Sancho’nun gidişi sonrası hücumda diğer arkadaşları kadar etkin olamadı. Kobel ilk senesinde taraftara güven verdi ve en azından kalede net bir isme ulaştılar. Gelecek sezon için yapılan Süle, Schlotterbeck takviyeleri ile defans problemleri de çözülürse Bayern’e karşı daha sağlam durabilirler.  

Seoane gelişiyle iyi bir görüntü verip rüştünü ilk sezonunda ispatladı. Leverkusen de her ne kadar bol gol atan bir takım olsa da defansla başı belada olan bir kulüp. Seoane ile defansta iyileşmeler gördük. Andrich hamlesi çok kritik oldu ve o gol sızıntısını biraz azalttı denebilir. Sezon sonuna doğru Wirtz’in sakatlığı bir dönem de Schick’in sakatlığı onları zorlasa da Alario, sonrasında Azmoun gibi lüks alternatifler ve de her sezon performansı artan Diaby temponun ve skorerliğin düşmesine pek izin vermedi. Her ne kadar bir marka takımı olsa da güzel futbolları seyircileri mutlu etti. Son haftalara da aslında Şampiyonlar Ligi ve ligdeki sıraları tehlikede girdiler ama Rudi Völler’in vedasıyla sonuçlanan sezonu güle oynaya bitirdiler. Bu sezona damga vuran Schick’in de gol krallığında 24 golle ikinci sırayı aldı ve Lewandowski anormalisi olsaydı üzerinde daha çok spot ışığı olabilirdi. Yazın ismi birçok takımla anılabilir ve hatta belki Lewandowski’nin görevini devralmaya Münih yolunu tutabilir.  

Alman futbol kamuoyunda pek seveni olmayan Leipzig, Nagelsmann’ı Bayern’e kaybedince sezona Salzburg’dan gelen Amerikalı Jesse Marsch ile başladılar ve Marsch kulüp için fazla revizyonist bir çizgide ilerledi. İlk başta merakla tepkileri üzerine çeken Marsch kötü sonuçlarla 11. sırayı görünce koltuğunu devretmek zorunda kaldı. Yerine ise bizim podcastlerde ve hesaplarımızda ah artık çıkıp gelse dediğimiz Tedesco geldi ve gelişiyle birlikte de Leipzig’i içinde bulundurduğu girdaptan Nagelsmann’ın oyununa da benzese de özgün ve dar alan presiyle çıkardı. Nkunku onun gelişi ile daha da parladı ki aslında ilk geldiğinden beri takımın en kreatif oyuncularından biriydi. Nagelsmann zamanında goller eşit dağılırken bu sezonki Leipzig de Nkunku ve Andre Silva bayrak taşıyan isimler oldu. İlk geldiğinde sakatlanan ve sezon başında beklentileri karşılayamayan Szoboszlai da onun oyun planında parladı ve bana göre çok dikkat çekmese de Kampl orta sahadaki hem top taşıma hem de preste en önemli isimlerden biriydi. Tedesco sadece Mukiele’den beklediği verimi alamamış alabilir ama onun haricinde takımdaki herkes oynadığı sürede iyi katkı sağladı ki Nagelsmann’ın yanında Sabitzer de Bayern’e gitti ve Konate de Ada yolunu tuttu. Yerine gelen genç Hırvat Gvardiol ilk senesinde güven verdi ve tandeme yerleşti. Tedesco yarım sezonunda ligdeki bu performansın yanında Avrupa Ligi’nde yarı final ve Almanya Kupası DFB Pokal’de de takımına final oynattı. Tam bir sezonunda nerelere gelir merak konusu. 

Geçen sezonki sürpriz performanslarını iyileştiren Fischer ve Union, sezon içerisinde takımın çekirdeği Kruse’yi kaybetmelerine rağmen sonrasında toparlayarak ligi 5. sırada bitirmeyi başardı. İlk Avrupa sezonlarında grup aşamasında elenseler de hafta içi maçlarını sevmiş olacaklar ki bu sene de seviye atlayıp Avrupa Ligi’ne katılım hakkı kazandılar. Medyada Streich’ın ismi bronz ve gümüşü altına çevirmekle daha çok anılıyor fakat Fischer’in de hakkını vermek gerek. Geçen sezonun parlayan isimleri Friedrich, Lenz ve Andrich başka takımların yolunu tuttu. Transfer ettiği isimlerin çoğu ya geçen sezon ligi alt sıralarda bitiren takımlardan ya da Bundesliga 2’den. Schalke ile düşen Oczipka, Bielefeld ile zar zor geçen sezon ligde kalan Voglsammer, Sandhausen’dan Kevin Behrens, Paderborn’un ve Bundesliga’nın maestrosu Sven Michel onunla Almanya’nın zirve liginde şans buldular ve bu şansı da iyi kullandılar. Hatta Sven Michel ayrılan Kruse’nin 10 numarasını alarak daha da büyük bir sorumluluk aldı. İlk maçlarında onun yanına yaklaşamazken son düzlükte kritik maçlarda ve kazandıkları destansı Leipzig maçında numaranın hakkını verdi denebilir. Son olarak Taiwo Awoniyi ve Sheraldo Becker özellikle kritik Freiburg maçındaki performansları ve aktif ikinci devre performanslarıyla başarıda büyük pay sahibiler ve takım oyunuyla daha fazla para harcayan takımlara nispet olarak Almanya Kupası yarı finali oynadılar ve Avrupa Ligi’ne gidiyorlar.  

Gelelim Freiburg’a. Birkaç sezondur Bundesliga için içerik üretiyorum ama mesele Freiburg olunca objektif olmaya çalıştım. Bu sezon ise bu çok zor bir hal almaya başladı çünkü rüyadan bile öte bir sezon oldu. Bir ara taraftarlar Şampiyonlar Ligi marşının ciddi ciddi Almanya’nın görece ufak ormandaki şehrinde çalacağına inandı ve ben de buna dahildim. Son 2 hafta istediklerini alamayarak maalesef Avrupa Ligi’ne gidecekler ama sezon başında bu gelişmeleri bana veya herhangi bir Freiburg taraftarına söyleseler herhalde dalga geçildiğini düşünürdük ve ne Şampiyonu ne ligi Konferans da olur bize Avrupa olsun derdik. Takım geçen sezon Fischer ile Union’da güzel bir sezon geçiren Nico Schlotterbeck’in Stuttgart dedikodularıyla başladı ve genç isim takımda kalıp mest eden bir performans izletti. Freiburg defans ve kaleci ihracında zaten önemli kulüplerden ve Ginter, temsilcimiz Çağlar ve Koch’tan sonra bir sonraki isim Nico oldu. Ama Nico hem liderliği, hırsı ve inisiyatifi ile taraftarın aklına daha çok kazınmış olabilir çünkü sol ayaklı ve dripling yapabilen stoper bence kolay kolay unutulur bir olgu değil. Hava toplarındaki hakimiyetinin yanında kritik anlarda dikine kat edip topu taşıması Freiburg’un en itici güçlerinden oldu ki ligin ilk yarısında en az gol yiyen ekiplerdendi ama ikinci yarı kendilerini fazla kaptırdılar. Bu arada bu sezon takım sadece ailevi sebepleri sebebiyle takımdan ayrılan Baptiste Santamaria’nın yerine Bremen’den gelen Maxi Eggestein’ı transfer etti. Sezon ortasında ise Heintz’ı Union’a kaybettiler ve sağ bek transfer Siquet çok fazla süre alamadı. Ama en büyük transfer belki de alt yapıdan çıkan Kevin Schade oldu ve genç oyuncu hem gol katkısı hem de dikine proaktif oyunu ile sezona damga vuran bir diğer isim oldu. Sakatlanması takımı son haftalarda oldukça etkilemiş olabilir. Diğer önemli isimler pek popüler olmasa da ikili mücadele gücüyle Höler, joker Petersen ve kaptan Christian Günter’di. Tarihlerinde ilk defa Almanya Kupası finaline ulaştılar ve bunu kazanma ihtimalini düşünmek bile taraftarın başını döndürüyor. Kupayı kaybetseler de durularıyla Alman kamuoyunu mest etmeyi başardılar. 

Yorumlar