Bundesrapor  #16

Bundesrapor #16


İngiliz haftası gollü ezici bir Bayern galibiyetiyle başladı ve resmi olarak Herbstmeister yani ilk devrenin şampiyonu oldular. Kohfeldt bu hafta da kaybederken Mainz ile Köln çıkışını sürdürdü. Perşembe’nin tek galibi Dortmund oldu.

Bayern’i ağırlayan Matarazzo aslında iyi niyetli bir önlemle, Alphonso Davies kadar olmasada hızlı ve fuleli Coulibaly’i kullandı ve onun çıkmasına engel olmaya çalıştı. O kanada da bolca top atıp Coulibaly’i kaçırmaya çalıştılar ama Bayern golleri ketçap gibi gelmeye başlayınca bu önlem de önemini yitirdi. Geçen sene takımda varlığı sorgulanan Roca ilk kez 11 başladı. Nagelsmann zaten Leipzig’deyken de kadronun en derinliklerine kadar rotasyonda kullanırdı. Roca da fena bir performans göstermedi ve Kimmich ile Goretzka’nın yokluğunda daha fazla şans alabilir. Aşırı teknik bir isim değil ama topu koştururken Nagelsmann istediğini alabilir. Maçtaki en kritik gelişmelerden biri Coman’ın sakatlığıydı. Acaba yine mi bir süre uzaklaşacak bu merak konusu ama yerine giren Sane de City performanslarını bu sezon hatırlatmaya başladı. Lewandowski bildiğimiz gibi ama Gnabry’nin skorerliği hem Nagelsmann hem de Milli Takım için umut verici ve klasik 9 numaranın olmadığı takımda Flick’in başlıca güveneceği isimlerden olabilir.

Tayfun Korkut acaba bu sefer olacak mı derken bu hafta Mainz’a 3-0 mağlup olarak hepimizi tekrar sakinleştirdi. Karşısındaki rakip takımını oturtmuş belirli standartların altına düşmeyen Svensson’un Mainz’ıydı ve yine önde baskı, Burkhardt’ı kaçırma girişimleri ve buna ek olarak savunmanın da hücumda rakip yarı sahadaki aktif rolleriyle, baskıdan çıkamayan Hertha’yı 3 golle geçtiler. Mainz gibi görece mütevazı bir kadroyla geldiğinden beri 38 maçta 1,66’lık bir puan ortalaması var. Yani çıktıkları büyüklü küçüklü her rakibe karşı ibre daha çok onlara doğru. Takım Svensson geldiğinden beri çok nadiren geriye yaslandı ve her hafta bu standardı bulmak büyük başarı. Kısacası Korkut’un model alabileceği bir takım alabilir ki kağıt üzerinde Hertha kadrosu daha güçlü duruyor. Takım bilinci ve basit eklemelerle Tayfun Korkut da bir seviye oturtabilir. Sadece duran toplarla yapılabilecek setlerle bile oyuna hükmedilmese bile bolca gol katkısı alınabiliyor.

Goethe’nin Die Leiden des jungen Werthers  yani Genç Werther’in Acıları eserini hatırlatan kariyeriyle Kohfeldt, bu hafta da Köln’e kaybetti. Goethe imkansız bir ihtimalin peşinde koşmuştu ve Bremen’den sonra Wolfsburg gibi potansiyelli bir kadroyla da somut bir oyun ortaya koyamayıp istatistiklerde de geri düşen Kohfeldt de belki onun gibi. Belki de iyi bir hocanın yanında geçirebileceği bir yardımcılık süresi henüz genç olan Kohfeldt’i belki daha dolu bir biçimde Bundesliga’ya döndürür çünkü hücum aktörleri iyi olan Wolfsburg pozisyon bulmakta zorlanıyor ve de son sezonlarda az gol yiyen imajları bu sene darmadağın oldu. Wolfsburg geçen sezonu 37 gol yiyerek tamamlamıştı. Bu sene ise ligin ilk yarısı bitmemişken bu sayı 25. Oyuncuların artık teknik olarak gerilediğini bile düşünmeye başladım çünkü Köln’den yenilen gollerde savunmanın çevre kontrolü zayıf ki geçen yazıda oyuncuların bireysel olarak ne kadar iyi olduğunu belirtmiştim. Kohfeldt, İngiliz haftasına 2 mağlubiyetle devam ediyor. Son 6 resmi maçtan mağlup çıktı ve 8 maçtır kazanamayan bir Wolfsburg var. Gelecek maçı da ilginç biçimde Bayern ve ölüm kalım maçından sağ çıkarsa büyüleyici olur.

İzleyebildiğim geniş özetler ve okuduğum raporlara göre Kramer, sahaya bu hafta başka bir Bielefeld ile çıktı. Red Bull felsefesi dopingi ile maçın genelinde önde basan ve Bochum’a fırsat vermeyen Bielefeld’de Wimmer iyi bir oyunun yanında skora da katkı yaptı. Bochum defansının da yaptığı hatalarla ilk yarıda dahi Bielefeld öne geçebilirdi. Dortmund maçındaki Riemann da bu hafta yediği golle konuşuldu ve Dortmudluların tepkisini çekti. Bielefeld’in kazanması gerekiyordu ve sahadaki duruşla ilk dakikadan beri ikili mücadelelerde bunu hissettirerek sahadan galip ayrıldılar ve bu duruşu devam ettirmeleri gerekiyor keza bu 3 puana rağmen 17. sıradalar.

Teknik direktör değişikliği zincirinin ana antrenörlerinden Glasner ve Hütter, geçen sezon takımları ile Şampiyonlar Ligi’ne katılım mücadelesi verirken bu sezon kötü başlayıp toparlanmaya çalıştılar. Glasner son haftalarda istikrar yakalasa da, Hütter efsanevi farkla kazandığı Bayern maçı harici pek gün yüzü görmedi. Oynatmak istediği kanatlara dayalı futbolu Gladbach’a uygulayamadı. Bu maçta aslında erken de öne geçtiler. Sezon başından beri ısrarla şans verdiği Netz asisti yaptı. Ama iki tarafta da genç isimler kullanınca Frankfurt’ta geçen sezon oynattığını yapamadı. Orta sahada direnci haftalardır yakalayamadı. Kone’nin partneri çoğu zaman değişti ama direnç oluşmadı. İlk yarı galip girecekken yenilen gol moral olarak da kötü durumda olan takımın işini daha da zorlaştırdı. Glasner de Lindström’de ısrarının sonucunu aldı ve genç Danimarkalı Lindström bu hafta da gollere doğrudan etki etti. Ana santrforu Borre de gole ulaştı ve Kamada ile ilerideki 3’lüden sonuç aldı. Gladbach penaltı ve de rakip takımın 10 kişi kalışı gibi lehlerine gelişen durumlara rağmen rakip takıma üstünlük kuramadı ve sahadan mağlup ayrıldı. Hütter’in de koltuğu sallantıda.

Arka arkaya puan kayıpları yaşayan Rose’nin ekibinin imdadına her ne kadar geçen hafta ilk galibiyetlerini alsalar da ligin en zayıf halkası bir mola tesisi niteliğinde yetişti. Maça iyi başlayan Dortmund penaltı ile golü buldu ama sonrasında sekanslar halinde Fürth de etkili olarak Dortmund’u terletti. Pek kağıt üzerinde istatistiklerde adı göze çarpmasa da Leweling yetenekli bir oyuncu ve neredeyse bir asist yapacaktı. Daha sonra Dortmund beklenen sonucu ikinci yarıdaki baskısıyla aldı. Brandt’ın performansı bu sezon yükselmeye devam ediyor. Malen bu hafta da skor bularak özgüvenini tazeledi. Defansa da yapılacak takviyelerle Dortmund, Bayern’i takibe daha emin adımlarla gidebilir.

Mücadele seviyesi yüksek Union – Freiburg maçından gol çıkmadı. İlk yarıda Freiburg şanslar bulsa da ikinci yarı 6 pastaki mini Dinamo Kiev karambolüne rağmen Union da Flekken’i geçemedi. Kruse’siz çıkan Fischer’in ekibinde kanatlar bu maçta istendiği kadar performans sağlayamasa da defans kusursuza yakındı. Freiburg tarafında ise 3’lü defansın ortasına abi Keven Schlotterbeck geçerken bazı pozisyonlarda savunmanın önünde konuşlandı. Ayrıca önde Höler ve Jeong oldukça dinamikti. Kübler geldiğinden beri en ofansif sezonunu oynuyor ama gol sezisi olmadığı için bu hafta önemli bir pozisyonu harcadı. Ofansif sağ bek Jonathan Schmid’in yokluğu hissediliyor.

Leverkusen ve Seoanea adına her şey iyi başladı. Schick kaldığı yerden devam ederek kariyer sezonuna iki gol daha yazdırdı. Doğru yerde ve doğru zamanda oluşunun üzerine gol vuruşuyla takımı adına büyük şans. Tabi Diaby ve Wirtz gibi iki besleyici var ve ayrıca sol bek Hincapie de sezon öncesinde de ümit vaat ediyordu ve scouting sayfalarında yerini almaya başladı. Bu hafta da güzel bir asist yaptı. Ama Hoeneß’in maçın kırılma anı sayılabilecek Baumgartner-Dabbur ve Bebou-Rutter değişikliği ile Hoffenheim ofansif olarak daha etkili gelmeye başladı. Stiller’in golünün üzerine sağdan geçen sezon gelişinden beri yaratıcılığını ve oyun tarzını beğendiğim Rutter adam eksiltip çizgiye girdi ve bu çabayı Dabbur şık topuğuyla tamamladı. Dabbur da bu sezon kendinden beklenene daha çok yaklaştı ve Hoeneß defanstaki problemlerini çözebilirse hücum hattı her gün daha da iyileşiyor. Oynattığı derin pasa dayalı hücum ligde işe yarıyor ama aynısını geçen sene de yapıyorlardı. 4’lü defansta takım daha iyi işliyor gibi. 3’lü defans kullanırken de 3’ünü de defans orijinli kullanırsa takım daha da sağlamlaşıyor. Buna rağmen o ve tandem ortasındaki Grillitsch aşkı…

Tedesco galibiyetle başlamış ve Augsburg maçına da neredeyse önde başladı. Bekleri Angelino ve Heinrichs’i neredeyse kanat hücumcu gibi kullanarak Augsburg kalesine kabus gibi çöktüler ama Andre Silva her ne kadar gol atsa da atamadıkları daha çok belirleyici oldu. Beklenen Leipzig’in en kötü ihtimalle bu golle sahadan galip ayrılmasıydı çünkü dişe dokunur Augsburg hücumu zordu. Kanat ortaları ve uzun paslar harici pek bir girişim yoktu ama Heinrichs’in sebep olduğu penaltıyla oyunun son bölümünde golü atarak 1 puanı aldılar. Leipzig’in deplasmanda kazanamama kabusu da devam etmiş oldu.

 

Yorumlar