Almanya'nın Sağ-Sol Derbisi: St. Pauli, Hansa Rostock'a Karşı

Almanya'nın Sağ-Sol Derbisi: St. Pauli, Hansa Rostock'a Karşı


2.Bundesliga'nın 22.haftası olan 26 Şubat'ta sadece ülkenin değil dünyanın en ilginç derbilerinden biri olan Haas Derby (Nefret Derbisi) oynanacak. İki tarafın birbirine duyduğu yoğun nefret derbinin adını belirlemiş durumda. Bu ilk bakıldığında garip bir durum çünkü Hamburg ve Rostock komşu şehirler olmasına rağmen duvar zamanı bir şehir Batı'da, diğeri Doğu'da kaldığı için iki takımın coğrafi olarak çok alakası olmadı. İki takım tarihteki ilk maçını 1992-93 sezonunda oynadı ve bu da derbinin köklü olmadığı anlamına geliyor. İki takım şu an sıradan bir alt lig takımı olma profili gösteriyor. Yani sportif olarak da birbirlerinden nefret etmelerine sebep olacak bir durum yok. Nefretin sebebi ise alışılmış kalıplar yerine derbinin bir diğer adı olan Politika Derbisi'ne adını veren siyasi farklılıklardır. St.Pauli ülkedeki radikal solun kalesiyken Hansa Rostock da Nazi sempatizmanlığına kadar giden aşırı sağcı ve milliyetçi duruşuyla biliniyor. Almanya'nın yakın tarihine hakim olmayan biri belki rekabette solcu olan tarafın yıllarca sosyalizm ile yönetilen Rostock şehrinin olmasını bekleyebilir ama bu beklentinin tam aksinin gerçekleşmesi gayet normal bir durum ve sebebi de yazıda saklı.

Rekabetin tarihini anlatmadan önce iki takımın köklerine inmek şart.

 

DÜNYANIN EN MARJİNAL TAKIMI: FC St.Pauli

Takımı anlatmadan önce St. Pauli semtinden bahsetmek gerek. Ülkenin en kalabalık ikinci şehri Hamburg'un 28.000 nüfuslu ufak bir semti olan St. Pauli adeta kente yabancı durumda. Hamburg, kişi başına düşen gelir konusunda Avrupa'nın en zengin 10 şehrinden biri. Kent, Almanya'nın dünyaya açılan kapısı ve Avrupa'nın en işlek ikinci limanına sahip. Ülkedeki sanat ve müzik akımlarına ev sahipliği yapan Hamburg çok refah bir yer, deniz insanı olan şehir halkı ise çok rahat bir profile sahip.

St. Pauli ise bir zamanlar Batı Almanya'nın en fakir bölgesiydi ve semt halkı hala sosyal sorunlarla uğraşıyor. Semt bütün modernleştirme çalışmalarına rağmen hala tehlikeli ve varoş bir bölge. 17.yüzyılda Elbe Nehri'nin civarında bir tepe olan Hamburger Berg'de kurulan semt, şehir surlarının dışında kaldığı ve bu da Danimarka'dan gelecek potansiyel saldırılara karşı bölgeyi çok savunmasız bıraktığı için başta kimsenin yaşamayı tercih etmediği sakin bir yer olarak kalsa da daha sonra sur içindeki pahalı yaşamı karşılayamayan insanların akın etmesiyle bir nüfus patlaması yaşadı. Semte yapılan hapishane ve karantina inşaatlarından sonra St. Pauli adeta Hamburg'ta istenmeyenlerin sürgüne gittiği bir yer haline geldi. 18. yüzyılda semte kilise yaptıran Aziz Pauli'nin adını alan bölge ikinci nüfus patlamasını ve günümüzdeki kötü şöhretini kazandıracak olayları 19. yüzyılda yaşadı.

Kömürle çalışan gemilerin ortaya çıkmasından sonra Elbe Nehri, kentin en işlek limanı haline geldi ve dolayısıyla Almanya'nın yeni kapısı oldu. Doğal olarak St. Pauli, Hamburglu liman işçilerinin ortaya çıkmasıyla yeni bir insan tipiyle tanıştı. Bu nüfus patlamasından sonra semtteki kumarhanelerin, genelevlerin, barların ve kulüplerin sayısı hızla arttı. Günümüzde kentte yapılan kanal inşaatlarından sonra Elbe Nehri sadece turistik kayıklar için kullanılıyor ama St.Pauli semti adeta Almanya'nın kırmızı bölgesi. Semt; genelevler, stripriz kulüpleri, ucuz barlarla dolu ve pek çok seks işçisi burada yaşıyor.

İşte bu ilginç semtin takımı FC St. Pauli 1910 yılında, 1860'da jimnastik kulübü olarak kurulan Hamburg-St. Pauli Turnverein'in futbol şubesi olarak kuruldu. 1925 yılında ise bu oluşumdan ayrılarak günümüzdeki ismini aldı. Kulübün başlarda günümüzdekinden oldukça farklı bir yapısı vardı. St.Pauli semtteki burjuva azınlığın takımıydı ve bölgedeki işçiler ağırlıklı olarak İşçilerin Spor ve Jimnastik Derneği olarak çevirebileceğimiz bir takımı tutuyordu. 1930'lu yıllarda ise St. Pauli oyuncuları semtteki sol görüşlü oyuncular tarafından maçlarda kasti tekmelere maruz bırakılıyordu çünkü St. Pauli, Nazi hükümetiyle ilişkilerinden dolayı kötü bir imaja sahip olmuştu, lakin bu o dönemde varlığını devam ettirmek isteyen her kulübün yaptığı bir şeydi. Kulübün bu dönemdeki başkanı yurtdışına kaçan Yahudiler'in şirketlerini devralarak zenginleşen Wilhelm Koch'tu. Koch 1937 yılında Nazi Partisi üyesi oldu ama bunun çok geç bir tarihte gerçekleşmesi Koch'un gerçekten bir nasyonal sosyalist mi olduğu yoksa sadece çıkarları için mi partiye katıldığı sorusunu akıllara soktu. Ayrıca St. Pauli'nin rugby şubesini de kulüplerinden ihraç edilen iki Yahudi kurdu ve genel bir yasak çıkana kadar iki yıl boyunca rugby oynadı. Yine de hükümetin kulüplere yaptığı "Yahudi ve Marksist futbolcuları ihraç edin." çağrısına ilk uyan kulüplerden biri de St. Pauli'ydi.

Savaştan sonra müttefik güçleri tarafından kulüpten uzaklaştırılan Koch, 1947 yılında başkanlığa geri dönecek 1969'daki ölümüne kadar da kalacaktı. Koch'un ölümünden sonra Millerntor Stadion'un adı "Wilhelm Koch Stadion" olarak değiştirildi ama 1998 yılında sol tandanslı vizyonunu çoktan oturtan St.Pauli yönetimi, eski bir Nazi Partisi üyesinin adını statlarında taşımayı tartışmaya açtı ve yapılan oylama sonucu Millerntor adı geri döndü.

Tarihindeki en iyi sezonunu 1947 yılında yaşayan St. Pauli, ilk ve son kez Hamburg Stadtliga'yı kazanarak Hamburg şampiyonu unvanıyla Deutscher Meister'a katıldı. Ulusal şampiyonluğa çok yaklaşan Kiezkicker, o sezonu şampiyon olarak tamamlayacak Nürnberg'e Berlin'de oynanan yarı finalde 2-1 yenildi. 1963 yılında Bundesliga kurulduğunda sportif ve mali açıdan belli kriterleri karşılayan takımlar kurucu üye olarak alınıyordu. Hamburg şehrinden alınacak takım doğal olarak 33 bölgesel, 3 ulusal şampiyonluğu bulunan HSV'ydu. St. Pauli'nin yeri ise o zamanlar ikinci kademeye denk gelen Regionalliga Nord oldu. O zamanlar bölgesel ligleri şampiyon tamamlayan 4 takım arasında mini bir lig oynanıyor, o ligin şampiyonu küme çıkıyordu. St. Pauli üç kere Regionalliga Nord şampiyonu olmasına rağmen mini ligde hep çuvalladı.

St. Pauli, 60'lı yılları maçlarını 2-3 bin kişiye oynayan butik bir kulüp olarak geçirdi. 70'li yıllarda Atatürk lakaplı (şaka falan değil) Erwin Türk'ün hoca olarak gelişi ve onun yenilikçi fikirleri sayesinde futbolunu geliştiren St.Pauli, hocanın gidişinden birkaç yıl sonra, 1976-77 sezonunda sonunda 2.Bundesliga şampiyonu olarak Bundesliga'ya yükseldi. İlk Bundesliga macerasının en unutulmaz anı Hamburg Derbisi'nde önceki sezonun UEFA Kupa Galipleri Kupası şampiyonu HSV'yu deplasmanda 2-0 yenip kendilerine "Europepokalsiegerbesieger" (Avrupa Şampiyonunu Yenenler) unvanı vermeleriydi. (St. Pauli sonraki derbi zafer için 2010-11 sezonunu bekleyecekti.) Lakin yönetim daha fazla para kazanmak uğruna o sezonki 18 iç saha maçının 12'sini HSV'nun mabedi Volksparkstadion'da oynanmasına sebep olunca taraftar sayısı tekrar azalan kulüp hemen küme düştü. 80'lerde mali krize giren St. Pauli üçüncü kademeye denk gelen Oberliga Nord'a kadar düştü ama bu süreçte kulübün felsefesi ve varlık amacı da değişti.



Bu, neo-nazilerin ülkedeki popüler takımların ultras taraflarına sızıp gençlerin beynini yıkaması gibi hızlı değil yavaş bir değişim oldu. O zamanlar ülkedeki ekonomik koşullara karşı tutunamayıp ailelerinin yanından ayrılamayan gençler ülkedeki terk edilmiş binalarda yaşamaya başlıyor, burada komün hayatı sürüyor, polis müdahalelerine karşı hep beraber savunmaya geçiyorlardı. Hükümetin muhattap almak zorunda kaldığı bu işgal evi aktivistlerinin Hamburg'ta yaşadığı yer ise St. Pauli'ydi. Semt halkı onlara kucak açtı. Bölgedeki aktivistler ve punklar zevk olsun diye semtin takımının maçlarına gitmeye başladı ve o yıllarda kendileri gibi zor günler yaşayan kulübe gönüllerini kaptırdı.

Başta sadece Gegengrade'de takılıp kulübün eski taraftarlarına saygı duyan bu yeni kitle, HSV tribünleri içinde yükselen aşırı sağ ve holiganizmden rahatsız olarak şehrin ikinci takımına yönelen sol görüşlü futbolseverlerin de aralarına katılmasıyla giderek büyüdü ve başta mecburen iyi geçindikleri sağcı grupları 90'lı yıllara girilirken tribünlerden atmaya başladı. Bu arada kulüp de sportif olarak iyi gidiyordu. 1987-88 sezonunda 2.Bundesliga'dan çıkan Kiezkicker, 1990-91 sezonunda play-outta Stuttgarter Kickers'a elenene kadar tam üç sezon Bundesliga'da mücadele etti. Semtteki seks işçileri ve eşcinsellerin de kulübe gönül vermeye başlaması ve Fanladen'ın kurulmasıyla iyice kökleşen romantik futbolseverler bir taraftan da Dortmund, HSV ve Hertha BSC taraftarlarının saldırılarıyla uğraşıyorlardı. Ancak kulübün taraftar profili artık belirlenmişti ve St.Pauli, neo-nazizmin en güçlü günlerini yaşadığı günlerde stadyumuna sağcı sembolleri sokmayı yasaklayan ilk Alman kulübü oldu. Günümüzde kendisini antifaşist, cinsiyetçilik, ırkçılık ve homofobi karşıtı bir rock'n roll kulübü olarak tanımlayan St. Pauli, dünya solunun yeşil sahalardaki en büyük temsilcisi konumunda bulunuyor. Stadyumunun basamaklarında yazan "Faşiste Futbol Yok" ve "Hiçbir İnsan İllegal Değildir" sloglanları, LGBT desenli kaptanlık pazubandlarıyla tavrını en net yollarla ortaya koyuyor. St.Pauli bir spordan çok kültür oluşumu, taraftarlar da kulübe bu yüzden aşık ve takımın sportif konumunu kimse pek umursamıyor. Gidişat ne olursa olsun Millerntor her maçta kapalı gişe oynuyor. Tribünlerde Che Guevara, Bob Marley gibi sembol isimlerin portreleri her maçta açılıyor.

Ufak bir semtin nakıs takımı olan St. Pauli tarihinde sadece 8 kez Bundesliga'da mücadele etse de Almanya'da en fazla taraftarı bulunan 5 takımdan biri ve bunun da sebebi ülke dışı taraftarlardır. Almanya'da 200 bin civarı taraftara sahip olan St. Pauli, dünyanın kalanında ise büyük bir sempati ve desteğe sahip. St. Pauli; Arjantin, Güney Kore, Meksika, Liverpool, Manchester, Glasgow, Amsterdam, ABD ve daha pek çok yerde resmi lokal fan kulüplerine sahip. Pek çok romantik futbolsever ikinci takım olarak St. Pauli'yi tutar (ki bunlardan biri benim) ve neo-nazilere karşı sokaklarda kavgalar eden, saldırıya uğrayan azınlıkları kollamak için yetişen, göçmenleri kardeşi bilen, G-20'nin Hamburg'ta yapılacağı haberini alınca önce Merkel hükümetini açtığı pankartlarla tehdit eden bir şey değişmeyince de zirvenin yapılacağı gün Hamburg'u savaş alanına dönüştüren St.Pauli taraftarlarının ateist çoğunlukta olmalarına rağmen anti Semitizm ve İslamofobi karşısında ne düşündüklerini tahmin etmek zor değil.

St.Pauli'nin dost ve kardeş takımları da doğal olarak Celtic, Livorno, Ternana, AEK, Rayo Vallecano, Partizan Minsk, Babelsberg, Werder Bremen, Bayern Münih gibi camialar. St.Pauli'nin kulüp kültürüne meraklı olan arkadaşlara benim de kulübü yeni izlemeye başladığım günlerde okuduğum, bu yazıyı hazırlayacak bilgi birikimini edinirken epey bir yardım aldığım, okuması da çok zevkli olan Nick Davidson-Korsanlar, Punklar ve Siyaset kitabını öneririm.

 

İŞSİZLERİN TAKIMI: Hansa Rostock

Rostock, Hamburg'un tam tersi bir yapıya sahip. Baltık Denizi kıyısında bulunan şehir yazın plajları sebebiyle hatrı sayılır sayıda turist çekiyor. Kışın ise çok soğuk olan Rostock bunun dışında üniversitesi, tarihi önemi ve küçük şirin evleri dışında pek bir olayı bulunmayan, gençlerin sıkıcı olarak tebir edebileceği bir şehir. Hansa Rostock, St.Pauli'den 55 yıl sonra yani 1965 senesinde kuruldu ama kökleri 1954 yılına dayanır. O yıl Emperor Rostock adlı bir spor kulübü kuruldu. Emperor Rostock hemen Doğu Almanya'nın en üst ligi olan DDR Oberliga'da macerasına başladı ama bir sene sonra küme düştü. 1960'lı yılların başında küme çıkıp birkaç kere şampiyonluk yarışı da verdi ama bunun dışında kayda değer bir başarı kazanamadı. Doğu Almanya hükümetinin sporda başarılı ve güçlü Doğu Alman insanı oluşturma ideali sebebiyle 1965 yılında Emperor Rostock'un futbol şubesi ayrıldı ve rejim tarafından desteklenmeye başlandı. Yeni oluşuma Hansa adı verildi. Hansa ismi 13-15.yüzyıl arası varlığını sürdüren, Rostock'un başkent olduğu ve Almanya, Polonya, Hollanda, Rusya gibi ülkelerin başını çektiği Hansa Birliği'nden geliyor.

70'li yılları Dynamo Dresden, Magdeburg ve Dynamo Berlin gibi kulüplerin gölgesinde bir asansör takımı olarak geçiren Hansa Rostock, 80'li yıllarda yükselişe geçti. Birleşme yaklaşırken Dynamo Berlin'in desteğini kaybetmesi ve 10 yıllık hegemonyasının bitmesiyle diğer takımlar şampiyon olma fırsatını buldu. 1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılması ve 1991 yılında Almanya'nın birleşmesinden sonra DDR Oberliga'nın son sezonu olan 1990-91 sezonu oynandı. Doğu Alman takımları saçma bir şekilde bu sezonda alacağı derecelere göre Batı Almanya liglerinin kademelerine yerleşecekti. Hansa Rostock tarihindeki ilk Doğu Almanya şampiyonluğunu ligin son sezonunda kazanırken kupada da zafere ulaştı. Böylece o sezonu onuncu bitirebilen ama 3 lig, 7 kupa şampiyonluğunun yanında ülkeye tek Avrupa kupasını getiren Magdeburg üçüncü kademede yer alabilirken tek şampiyonluğu bulunan Hansa Rostock, Bundesliga'ya katılmaya hak kazandı. Hansa Rostock'un başarıları bununla kalmadı ve ertesi yıl Doğu Almanya şampiyonu unvanıyla gittiği Şampiyon Kulüpler Kupası'nda Barcelona'yı, 3-0 yenildiği maçın rovanşında Ostseestadion'da 1-0 yendi.

Hansa Rostock da St. Pauli gibi 90'lı yıllara yeni bir politik kimlikle girdi. Rejim zamanı hükümetin ideolojisinden pek ayrı bir eksende bulunmayan Rostock şehri Doğu Almanya'nın baskıcı rejiminden çıktıktan sonra kendisini apayrı bir yönetimin içinde bulup kapitalizmin hışmına uğradı. Pek çok Doğu Alman insanı gibi Rostock şehri de "Biz böyle iyiymişiz aslında" diyerek eski rejimi mumla aramaya başladı. Bunun sebebi aslında ortada bir birleşmenin olması değildi. Aslında Doğu Almanya fiilen Batı Almanya topraklarına dahil olmuştu. Doğu'dan Batı'ya beyin göçleri yaşandı, Doğu tarafı iyice geride kaldı, Batı Alman insanı Doğulular'a tepeden bakıp onları ikinci sınıf insan olarak görmeye başladı, ülkeye gelen yeni göçmenler adeta Doğu'ya istiflendi ve zaten işsizlik ve fakirlikle uğraşan Doğu Alman insanını iş imkanı olarak iyice zora soktu. Rejim zamanı bürokrat olarak çalışan pek çok insan birleşmeden sonra kapıcılığa kadar düştü, Rostock'ta pek çok insan sosyal yardımlara bel bağlamak zorunda kaldı, bu yeni eski işçi yeni işsiz sınıfının çocukları da tepkilerini yeni bir yolla gösterdi: Hem komünizmi hem de kapitalizmi karşısına alan eski dostları nasyonel sosyalizm. Böylece Hansa Rostock tribünlerine dazlaklar hakim oldu ve 90'ların başında Ostseestadion'da verilen Nazi selamları olağan bir duruma dönüştü.

 

DERBİNİN TARİHİ

Hansa Rostock, 1991-92 sezonunda Bundesliga'da tutunmayı başaramayınca iki takım aynı ligde ilk kez bir arada yer aldı. İki takım arasındaki ilk maç 12 Ağustos 1992 tarihinde o zamanlar adı Wilhelm Koch Stadion olan Millerntor'da oynandı ve Hansa Rostock maçı 2-0 kazandı. Asıl kıyamet ise on gün sonra kopacaktı.



Rostock'taki Lichtenhagen Konutları, 1960'lı yıllarda ülkeye gelen Vietnamlı göçmenlerin oturması için inşa edilmişti. Doğu Almanya zamanı Almanca öğrenip ülkenin kültürüne entegre olan Vietnamlılar'ın nüfusu da ülke genelinde 250 binden fazlaydı ama birleşmeden sonra zorluklar yaşadılar. Binalara üzerindeki Doğu mimarisini andıran gri hava gitsin diye tekrar boyanıp ayçiçeği motifleri eklendi ve ardından konutlardaki daireler devlet tarafından tek tek özelleştirilip satışa kondu ama hatrı sayılır sayıdaki Vietnamlı da orada oturmaya devam etti. Daha sonra ülkeye gelen Roman göçmenler de Rostock'taki bu konutlara yerleştirildi. Konutlar kapasitesini hayli aştı, su boruları tıkandı, çöp yığınları oldu ama en önemlisi Rostock'ta geçinemeyen Romanlar suça karışmaya başladı. Rostock şehrindeki Almanlar arasında hatrı sayılır bir kitle bu konutların sakinlerinden nefret etmeye başladı. Önce Lichtenhagen dairelerinin kapılarına gamalı haçlar çizildi ve göçmenler ülkelerine dönmesi için tehdit edildi ama ne 20 yıldan fazladır orada yaşayan Vietnamlılar'ın ne de Doğu Avrupa'ya dönme imkanı olmayan Romanlar'ın gitmeye niyeti yoktu. Sonunda dananın kuyruğu 22 Ağustos'ta koptu. Sokağa dökülen neo-naziler binaları kundakladı. Ancak hor görülen Doğu Alman mimarisinin mükemmel yangın merdiveni planları sayesinde göçmenler arasında canından olan olmadı. Lakin neo-nazilerin durmaya niyeti yoktu ve kendisini kurtaran göçmenleri sokaklarda yakalayıp onlara tek tek saldırdılar. Kentte bir göçmen avı başladı ve polis de etkisiz kaldı. 3-4 gün sonra olaylara seyirci kalamayan St.Pauli ultraları kente vararak Rostocklu neo-nazilerle kavga etti ve olayları bitirmeyi başardı. St.Pauli taraftarlarının özellikle Rostock derbilerinde söylediği meşhur "Nazis Raus!"(Naziler Dışarı!) tezahüratı bu olaylarda ilk kez ortaya çıktı. Olayların sonunda tutuklanıp hüküm giyen 400'e yakın kişinin çoğu da Hansa Rostock ultrasıydı. Bu olaylardan sonra bir Türk ailesinin katledildiği Sollingen Katliamı da dahil olmak üzere seri bir şekilde ırkçı saldırılar başladı, bu saldırılara en sert tepkileri de St.Pauli taraftarları koydu.

Ligin 31.haftasında oynanan rovanş maçını Hansa Rostock aynı skorla kazanırken güne çıkan tribün olayları damga vurdu. Rekabet kısa sürede o kadar kızıştı ki, 1993 yılında çıkan ve St. Pauli tribünlerinde takılan bir erkekle Rostocklu bir garsonun aşkını anlatan Schickshallspiel isimli bir filme konu oldu. 1993-94 sezonundaki ilk maçta Hansa Rostock ezeli rakibini Millerntor'da 4-2 yenerken rovanşı 1-0 kazanan St. Pauli derbi tarihindeki ilk zaferini elde etti. Ertesi sene iki takım da küme çıkmaya oynadı. O sezonki ilk maçı Hansa Rostock 3-0 kazanırken St.Pauli rovanşı Millerntor'da 2-0 ile aldı. Sezon sonu şampiyon olan takım Hansa Rostock olurken St.Pauli de ikinci sırayı aldı. 1995-96 sezonunda Haas Derby ilk kez Bundesliga'da oynanırken Hansa, St. Pauli'yi Rostock'ta 2-0 mağlup etti. Bu maçın rovanşı daha heyecanlı oldu ve St.Pauli ezeli rakibini Kay Stissi'nin 88.dakikada attığı golle 3-2 yendi. St.Pauli 1996-97 sezonunda küme düşünce tarihte ilk kez derbiye ara verildi. Hansa Rostock ise 2004-05 sezonuna kadar aralıksız bir şekilde Bundesliga'da boy göstererek Doğu Alman futbolunu o yıllarda en iyi temsil eden takım oldu. 1999-00 sezonunda Ivan Klasnic'in son dakika golüyle 2.Bundesliga'da kalabilen St.Pauli ertesi sezonu ise üçüncü bitirerek Bundesliga'ya geri döndü.

Hansa Rostock o sezonki her iki derbiyi de 1-0 kazandı. Rostock'taki rovanş maçında Hansa Rostock holiganları St.Pauli taraftarlarına stadyumun içinde ve dışında saldırırken St.Pauli kalecisi Klaus Thomforde'ye de sis bombası attı. Sezon boyunca sadece 4 galibiyet elde eden St.Pauli o sezonu sonuncu bitirerek küme düştü. Bu dört galibiyetten biri ise Bayern Münih'e karşıydı ve St.Pauli bu galibiyetten sonra kendisine "Weltpokalsiegerbesieger"(Dünya şampiyonunu yenenler) unvanını verip hatıra tişörtleri bastırdı. Bu St.Pauli'nin o yıllarda yaşadığı tek olumlu şeydi.

St.Pauli önemli bir sponsor desteğine sahip değildi ve bunun da sebebi taraftarların sadece oyuncuların maaşlarını karşılamaya yetecek miktarda bir anlaşmanın yapılmasını istemesi ve bu konuda veto hakkı olmasıydı. Öte yandan Millerntor'un yerine yapılacak otoparklı spor kompleksi projesi de taraftarların topladığı imzalarla rafa kalktı. 90'lı yılların başında da kulüp kültürü ilk kez sınanarak bir banka sponsorluğu gündeme geldi ama taraftarlar buna mani oldu. Lakin 2002 yılında kulübün ana sponsoru World Of Internet iflas etti. Bir de üstüne gerektiği zaman kulübe cebinden para vererek destek çıkmaktan çekinmeyen "Papa" lakaplı başkan Heinz Weisener da maddi olarak zor günler yaşadı ve 2000 yılında 10 yıllık başkanlık görevinden ayrıldı. St.Pauli en önemli iki kaynağını kaybetmişti. 2002-03 sezonunda futbolcuların Bundesliga gelirlerine göre verilen maaşlarını karşılamakta zorluk çeken kulüp 2.Bundesliga'dan da düştü ve yayın gelirlerini kaybetti. Artık Rostock ve Pauli arasında iki küme vardı. Amatör liglere düşmek zaten kötüydü bir de kimse buranın son durak olacağını garanti edemiyordu. DFL, kulüpten sezon başlayana kadar 1.95 milyon euro kaynak göstermesini istedi aksi takdirde kulüp Regionalliga'dan, dördüncü kademeye denk gelen Oberliga'ya düşürülecekti.

Kulübün yeni başkanı Corny Lintmann hemen kolları sıvadı. Kulübün gençlik merkezi 700 bin euro karşılığında belediyeye satılırken kulüp tarafından piyasaya sürülen "Retter"(Kurtuluş) yazılı tişörtler İzlanda hariç Avrupa'nın her ülkesinde kapış kapış satıldı. Rapid Wien de bu tişörtlerden 5 tane alarak sitesinde açık arttırmaya sundu. Ama St.Pauli'ye asıl kıyağı Bayern Münih çekti. Uli Honess takımını alıp Millerntor'da St.Pauli ile "Retter Finale" adında bir maçın düzenlenmesini sağladı. Maçta elde edilen 200 bin euroluk gelir St.Pauli'ye gitti. Honess maçı Retter tişörtüyle izledi ve maçtan sonra yapılan yardım amaçlı festivale de katıldı. Bayern Münih oyuncuları da o gün Retter tişörtlerini adetler halinde satın aldı. O gün St.Pauli taraftarlarının Almanya genelinde "FC Holywood" adıyla anılan Bayern Münih hakkındaki bütün önyargıları son buldu.

St.Pauli'deki publar iki gün için biralara 50 sent ekstra ücret koyup toplanan paraları kulübe bağışladı, semtte yaşayan seks işçileri ise çok büyük bir fedakarlık yaptı ve o ayki maaşlarının hepsini kulübe bağışladı. St.Pauli bu seferberlik sayesinde yeni sezonu Regionalliga'da açtı. Herkes kulübün yeni sezonda profesyonel liglere dönmesini bekliyordu ama kahverengi-beyazlılar bunun için bir süre daha bekleyecekti.

Bu noktada Corny Lintmann'a ayrı bir parantez açmak lazım. Kendisi aynı zamanda kadın kıyafetleriyle semtteki tiyatro kulüplerine çıkan eşcinsel bir iş adamı. "Sevgilimi aldattığım olmuştur ama St.Pauli'yi asla aldatmadım." diyerek kulübe olan sevgisini ifade eden Lintmann, bir futbol cahili olduğunu itiraf ederek sportif hamleleri diğer yöneticilere bıraktı ve işin sadece ekonomi kısmıyla ilgilendi. 2005-06 sezonunda bir Regionalliga takımı olmasına rağmen Bochum, Hertha BSC, Werder Bremen gibi takımları eleyerek DFB Pokal'de yarı finale kadar gelen St.Pauli bu fantastik maceradan elde ettiği gelirlerle kendisini buhrandan tamamen kurtarmayı başardı. Ertesi yıl da 63 puan toplayarak Regionalliga Nord şampiyonu oldu ama profesyonel liglere döndüğünde Haas Derby'yi biraz daha beklemek zorunda kaldı. Corny Litmann ise kulübü iyice güvenli bir hale getirdiğine emin olduktan sonra 2010 yılında başkanlığı bıraktı. 2004-05 sezonunda küme düşen Hansa Rostock iki senelik bir 2.Bundesliga macerasından sonra 2006-07 sezonunda en üst kademeye geri döndü. 2007-08 sezonunda sadece 30 puan toplayarak tutunamayan Hansa Rostock üstüne taraftarlarının Schalke maçında Gerald Asamoah'a yaptığı ırkçı hareketlerle gündeme geldi. Bu Hansa Rostock'un son Bundesliga macerası olacaktı.

2008-09 sezonunda Haas Derby geri döndü ve Rostock'ta oynanan maçı Hansa Rostock 3-0 kazandı. Millerntor'daki rovanşta da Hansa Rostock ilk 6 dakikada 2-0 öne geçti. Herkes Hansa'nın sezonun ilk yarısındaki farklı galibiyeti geçeceğini düşünüyordu ama St.Pauli pes etmedi. Önce Sako'nun 53.dakikada attığı penaltı golüyle umutlandı sonra Junior Hoillet'in 72. ve 84.dakikada attığı gollerle destansı bir zafer elde etti ve ezeli rakibini tam 13 yıl sonra yenmeyi başardı. Hansa Rostock holiganları ise maçta yine rahat durmadı ve deplasman tribününün basamaklarını ateşe vererek oyunun 3-4 dakika durmasına yol açtı. Hansa Rostock o sezon güç bela kümede kalırken St.Pauli sezonu 8.sırada tamamladı. 2009-10 sezonunun ilk Haas Derby'si yine Rostock'ta oynanırken St.Pauli taraftarları metrodan iner inmez rakip takımın holiganları tarafından saldırıya uğradı. Maçtan önce taraftarlar birbirine girdi ve torpiller patladı. Maçı önde götüren takım ise St.Pauli'ydi. 75.dakikada oyuna St.Pauli'nin sol kanadı Deniz Naki girdi ve son dakikada skoru 2-0'a getirerek maçı bitirdi. Golden sonra kendisine ırkçı söylemlerde bulunan Rostocklular'a doğru giderek boğaz kesme işareti yapan Naki kıyametin tekrar kopmasına sebep oldu. Oyuncu maçtan sonra Ostseestadion'a diktiği St.Pauli bayrağıyla taraftarlar arasında bir külte dönüştü ama o boğaz kesme hareketi yüzünden belirli derneklere bağış yapma cezası aldı.

Bu maçın rovanşı ise derbi tarihinin en sakin maçıydı çünkü yeni bir olaydan çekinen St.Pauli yönetimi ve polisler anlaşarak normalde 1.500 olması gereken deplasman tarafına sadece 500 bilet ayırdı. Hansa Rostock kulübü bu biletleri almayı haklı olarak reddederken St.Pauli'nin ultras grubu USP de büyük bir tepki gösterdi. Isınma dakikaları boyunca kale arkası boş bırakıldı ve oldukça ilginç görüntüler ortaya çıktı. Bir grup Rostocklunun gelip deplasman tarafında protesto pankartları açmasına izin verildi ve bu iş sessiz sakin bir şekilde halledildi. Stadyumda "P*çlerin de Hakları Vardır" yazılı bir pankart açıldı. Maçı da St.Pauli 2-0 kazandı.

Evet St.Pauli taraftarları Rostock'tan da Hansa'dan da nefret ediyor, oradaki insanların fikirlerini fikir değil hastalık olarak görüyordu ama bu uygulamanın Dresden ya da Rostock deplasmanlarında kendilerine de yapılabileceğini bilerek taraftar hakları ihlaline karşı ezeli rakiplerinin yanında aksiyon aldı. O sezon St.Pauli, sezonu ikinci bitirip 100.yılını Bundesliga'da kutlamaya hak kazanırken Hansa Rostock o zamanlar yeni kurulan 3.Liga'ya düştü. Yine iki takımın arasına iki kademe girmişti ama Bundesliga'da yer alan taraf bu sefer St.Pauli'ydi. Ertesi sezon St.Pauli, Bundesliga'da sadece 24 puan toplayabildi, Hansa Rostock ise 2.Bundesliga'ya geri döndü. 2011-12 sezonunda Rostock'ta oynanan Haas Derby'ye yine olaylar damga vurdu. Rostock taraftarları sahaya şişme muzlar attı ama bunun ırkçılıkla bir alakası yoktu. Hansa Rostock taraftarları kendilerini Doğu Almanya'nın son yıllarında yaşanan muz kıtlığı ile vurup dalga geçen Hamburglu rakiplerine bir tepki gösteriyordu o kadar. Maçtan önce yapılan anonslarda St.Pauli tarafı okunan her ismin sonunda "Naki" diye bağırarak Rostock'taki son derbiyi unutmadı. "Naki" DFL yetkilileri tarafından "Nazi" diye anlaşılınca St.Pauli para cezası aldı ama itiraz edip cezanın haksız yere verildiğini kanıtlayınca bunu kaldırttı. Maç "Scheiss St.Pauli"(B*k St.Pauli) tezahüratlarıyla başladı. St.Pauli taraftarları da işi mizaha vurarak buna eşlik etti. Hansa Rostock ultraları, St.Pauli taraftarlarından çaldıkları pankart ve atkıları kale arkasında muzaffer bir şekilde yakarken St.Pauli sahada maçı domine eden taraf oldu ve Mahir Sağlık'ın iki gol attığı maçı 3-1 kazandı.

St.Pauli, Millerntor'da oynanan rovanş maçını da 3-0 kazandı ve Hansa Rostock sezon sonu küme düştü. Geri gelmeleri 9 seneyi bulacaktı...

2020-21 sezonunu ikinci bitirerek yillar süren acılı 3.Liga macerasının sonuna gelen Hansa Rostock nihayet ilk iki kademenin içine geri döndü. 2021-22 sezonunun 11.haftasında Millerntor'da oynanacak maçı izlemek yıllar sonra Haas Derby heyecanına tanık olmak demekti. Ancak Hansa Rostock yönetimi Hamburg Eyaleti'nin aşısız maça girememe kuralını protesto etti ve St.Pauli'nin kendilerine yolladığı biletleri iade etti. Her şeye rağmen 24 Ekim'deki maç günü pırıl pırıl bir havada oynandı ve Millerntor'da meşaleler, koreografiler ve konfetilerle birlikte muhteşem bir atmosfer kuruldu. St.Pauli o sezon Bundesliga'ya çıkmak için mücadele ediyor o sıralar iyi de top oynuyordu. Kümeye oynayan ezeli rakibini sahada adeta rezil eden St.Pauli, maçı 4-0 kazanarak derbi tarihinin en farklı skorunu elde etti. Maçın rovanşında ise sezonun ilk yarısındaki çıkışını sürdüremeyen bir St.Pauli vardı. Bu sefer daha iyi oynayan takım Rostock'tu ve aldığı 1-0'lık haklı galibiyetle 13 yıl sonra Haas Derby'i kazandı. St.Pauli sezonu 5.sırada bitirip küme çıkmayı başaramayınca derbi heyecanı bir yıl daha devam etti.

Bu sezonun ilk yarısındaki maçı da Hansa Rostock kazandı. Rakibini çok iyi çözen Hansa Rostock teknik direktörü Jens Hartel uzun top oyununu harika planladı ve rakip takımın en güçlü bölgesi olan orta sahayı böylece oyun dışı bıraktı. Rostock, St.Pauli'ye top göstermedi maçı 2-0 kazandı. (Şanslı olsalardı farka bile giderlerdi) Maçta yine harika bir tribün atmosferi vardı ama ev sahibi takımın taraftarları tarafından açılan ırkçı ve homofobik pankartlar bu güzel günün önüne geçti. Maçın başında önceki hafta ezeli rakibinin formasına taktığı cinsiyet yıldızına tepki gösteren Rostock Suptras grubu "Senin cinsiyet b*kunun burada bir önemi yok. Bu sokaklarda sadece kadınlar, erkekler, kız çocukları ve erkek çocukları var. B*k St.Pauli" yazılı bir pankart açtı. Ama tek ayrımcı pankart bu değildi. Maç Lichtenhagen Pogromu'nun 30.yıl dönümünden bir gün önce oynanmıştı ve Hansa Rostock taraftarları, St.Pauli tarafına bakan yere ayçiçeği motiflerinin de eklendiği "Lichtenhagen" yazılı bir pankart açtı.



Hansa Rostock yönetiminin yıllardır stadyumdaki sağcı holiganlarla mücadele edip temizlemeye çalıştığını düşünürsek durum gerçekten üzücüydü. St.Pauli bu sezon kadro kalitesini kaybederek kendisini küme yarışının içinde buldu. Devre arasında hoca değişikliği yaparak 29 yaşındaki Fabian Hürzeler'i takımın başına getiren Kiezkicker, yeni takviyeleriyle çıkış yapıp küme potasından uzaklaşmanın planlarını yapıyor. Hansa Rostock ise sezonu orta sıralarda yer alabilmek için oynuyor. Yani 2000'lerin başından beri ilk kez sahada eli daha güçlü olan taraf Hansa Rostock.

 
İSTATİSTİKLER

İki takımın arasında oynanan 21 maçta ilginç bir şekilde hiç beraberlik çıkmadı. Hansa Rostock bu maçların 12'sini kazanırken, St.Pauli ezeli rakibine karşı 9 kez güldü.

Hansa Rostock, Batı sistemine dahil olduktan sonraki 32 sezonun 12'sini Bundesliga'da 10'unu 2.Bundesliga'da 10'unu 3.Liga'da geçirdi. St.Pauli ise bu 32 sezonun 4'ünü Bundesliga'da 24'ünü 2.Bundesliga'da 4'ünü o zamanlar üçüncü kademeye denk gelen Regionalliga'da geçirdi. Ayrıca bu dönemde DFB Pokal yarı finali oynama başarısı gösterdi.

Ezeli rekabet tarihindeki en farklı skor yukarıda da yazdığım gibi St.Pauli tarafından 4-0 ile elde edildi. Ayrıca Kiezkicker, 2011-12 sezonunun 32.haftasında ezeli rakibini 3-0 mağlup etti. Hansa Rostock ise bunlara 1994-95 ve 2008-09 sezonlarında aldığı 3-0'lık galibiyetlerle cevap verdi.

Son olarak Hansa Rostock'un ezeli rakibine karşı Millerntor'daki son galibiyetinin 22 yıl önce alındığı bilgisini de ekleyeyim.

Yorumlar