Alman Futbolunda 50+1 Kuralı

Alman Futbolunda 50+1 Kuralı


Yaşadığım ilçeye uzun zamandan sonra yağışlı hava teşrif edince bu fırsatı kaçırmamak için hemen dışarı çıkıp yürüyüş yapmak istedim. Sizi bilmem ama yağmurlu havada yürüyüş yaparken toprak kokusunu içime çekip ağır adımlarla yürümek zihnimi arındırıyor. Hem bu esnada yazacağım bu yazının da ana şablonunu zihnimde çizerim diye düşündüm. Öyle de oldu.

Konu tahmin ettiğinizden çok daha kapsamlı ve uzatmadan hemen bu uzun konuya girelim diyorum. Bu yazıda çok konuşulan 50+1 kuralının getirilme sebepleri, sonuçları, eleştirenler, kuralı savunanlar, istisnalar, kuralı delenler ve kuralın Alman futboluna getirdikleri ve belki de götürdüklerini inceleyeceğiz.



Almanya’da 1. ve 2. lig seviyesinde mücadele eden 36 takım DFL (Deutsche Fußball Liga) adı verilen ve 2000’in sonunda kurulmuş bir birliğe bağlıdır. DFL, kulüplerin çıkarlarını koruduğu gibi ligin pazarlanması, yayın gelirleri vs gibi konuların da idare tarafını üstlenmiş durumdadır. DFL aynı zamanda Almanya’da futbolun bir numarası olan Almanya Futbol Federasyonu DFB’e bağlıdır. Merak etmiş olabilirsiniz hemen açıklık getireyim; 2008’de kurulan “3. Liga” ve daha alt seviye ligler direkt olarak DFB’e bağlıdır.


50+1 KURALI NEDİR?

50+1, yani çoğunluğu ve gücü temsil eden bu terimi genellikle politika ve şirket yönetimlerinde duyarız. Basit bir şekilde, “söz sahibi” olmayı ifade eder.  “Demokrasinin kötü olan bir yönü çoğunluğun tiranlığına dönüşmesidir.”  der İngiliz tarihçi ve politikacı John Dalberg-Acton. En azından bizim konumuzda bir tiranlık söz konusu olmasa da DFB, 1998 yılında (o zamanlar henüz DFL kurulmamıştı) futbol kulüplerinin halka açılmasını veya özel şirketlere dönüştürülmesine izin verdiği kararla beraber bu duruma bir sınırlama getirdi. Özetle, kulüpler halka açılabilecek veya dışarıdan yatırımcıların desteğini alabileceklerdi ancak yatırımcıların kulüp yönetimindeki söz hakkı en fazla %49.9 oranında olabilecekti ve kalan %50 + 1 hisse (burada direkt %51 oranı kastedilmiyor) ve oy hakkı kulüp yöneticilerinde olacaktı. 1998 öncesinde ise kulüplerin halka açılma gibi bir durumu söz konusu değildi.


PEKİ BU KURALA NEDEN İHTİYAÇ DUYULDU?

2005’ten bu yana DFL CEO’su olan ve DFB başkan yardımcılığı görevini de yürüten Christian Seifert konuyu güzel özetliyor aslında: "Harika ve ciddi yatırımcılarınız var ama asıl soru şu: Peki sadece kısa vadeli bir çıkarı olan, kulüplerdeki hisselerini alıp satmak isteyen yatırımcılarınız varsa ne olur?"

Sahiden böyle bir yatırımcı varsa ne olur ya da bu bahsedilen kulüp gelenekleri olan, yüzyıl öncesi kurulmuş, kazanılmamış kupa, yazılmamış hikaye bırakmamış bir kulüp ise ne olur hiç düşündünüz mü?

Futbol patronlarının korumak istediği şey aslında Alman futbol ruhunun ta kendisiydi. Almanya’ya birçok kez gittim ve çoğu büyük şehrinde bulundum. Bu süreçte de 3 kez bir futbol maçını izleme fırsatı buldum. Saatler önce stadyumun önüne gittiğimde gözüme çarpan ilk şey aslında oraya gelen insanların 90 dakikalık bir festivale gelmiş gibi davranmasıydı. Kalabalık arkadaş ortamları, sıcak ve samimi sohbetler, maç öncesinde ve maç anında sürekli bira içip eğlenmeleri dikkatimi çekmişti. Belki gittiğim bütün maçlarda bulunduğum tribünün kazanan taraf olması beni yanıltmış olabilir ama insanlar futbolu futbolcu ve hakeme küfretmekten çok, ailesiyle de gidebileceği harika bir etkinlik olarak görüyor. Elbette istisnalar yok değil. Mesela 50+1 konusunda kendisine tanınan istisnayı kabul etmeyen bazı taraftarlar Dietmar Hopp’a özenle küfredebiliyor ve bu konuyu birazdan işleyeceğiz. Kredi kartının kullanımının dahi bizdeki kadar çok yaygın olmadığı, mektuplaşmanın hala popülaritesini koruduğu bir ülkede insanların en büyük etkinlik alanına o kültürü bilmeyen, tanımayan zengin milyarderleri soktuğunuzda alacağınız tepki inanın bana çok yüksek dozda olacaktır. Borussia Dortmund CEO’su Hans-Joachim Watzke şöyle diyor: “Alman seyircisinin takımıyla yakın bağları var. Taraftar olarak değil de müşteri olarak görüldüğünü hissederse büyük bir sorunumuz olur.” Almanya’da bilet fiyatlarının diğer liglere oranla çok daha ucuz olmasını ve buna bağlı olarak tribünleri en çok dolduran lig olmasının sebeplerinden birini bu kurala bağlayabiliriz. 


YATIRIMCI %49.9 HİSSEYİ AŞABİLİR Mİ?

Aslında evet. Almanya’da futbol kulüp idari biçimleri ikiye ayrılabiliyor: “dernek” ve “şirket”. 1998 öncesinde tüm kulüpler dernek statüsündeydi ve sonrasında bu değişti. Ne olursa olsun, yatırımcı kulübün “şirket” modeli üzerindeki hisseleri satın alsa bile kulübün yönetim hakkı her zaman dernekte oluyor. Örneğin Hertha Berlin yatırımcısı Lars Windhorst şu an %66 hisseye sahip olsa da kulübün yönetimindeki 9 sandalyeden sadece 4 tanesine sahip ve kalan 5 sandalye kulübün “dernek” kısmında oluyor.

İlginizi Çekebilir

Lars Windhorst: 9 canlı yatırımcı ve O'nun Hertha Berlin'i

Lars Windhorst: 9 canlı yatırımcı ve O'nun Hertha Berlin'i

Bu yazıda size eski ortağının kendisi hakkında “Windhorst bir kedi gibi dokuz canlıdır” diye tanımladığı Lars Windhorst'u ve Hertha Berlin üzerinde yaptığı ciddi yatırımdan bahsediyorum




GERÇEKTEN AMAÇ SADECE FUTBOL KÜLTÜRÜNÜ KORUMAK MI?

Amaçlardan biri evet kültürü korumak ama işin içine Alman disiplini ve kuralcılığı giriyorsa bunun sadece böyle olmadığını hepimiz biliyoruz diye tahmin ediyorum. Patron Seifert şöyle diyor; "Temel mesele, bir kulübün gelecek sezon oynamasına izin verecek likiditeye sahip olup olmadığını görmektir." Her şey net aslında. Adında “Süper” ibaresi geçen bazı liglerde olduğu gibi tamamen plansız ve disiplinsiz harcama modelleri yok Almanya’da. Eğer kantarın topuzunu kaçırırsanız 2009/10 sezonunda 2. Bundesliga’da mücadele eden Arminia Bielefeld’e olduğu gibi para ve puan silme cezasıyla karşılaşırsınız.

Ne olmuştu o sezon?

2010 Şubat ayında Bielefeld, mevcut sezon için 2,5 milyon Euro’luk bir fon açığı belirtmiş ve DFL tarafından 5 Mart'a kadar iyileştirmeler yapması talep edilmişti. Lisans koşullarının ihlali, mali açıdan sıkıntılı takımın 4 puan kaybetmesine ve 50.000 Euro para cezasına çarptırılmasına neden oldu. DFL yaptığı açıklamada, "Yaptırım, 2009/2010 sezonu için yeniden lisanslama prosedüründeki lisans düzenlemelerinin ihlali nedeniyle gerçekleşti" dedi. Bielefeld o sezonu 7. Sırada tamamladı ve puan cezası almasaydı ligi 5. sırada bitirmiş olacaktı.

%50+1 kuralına uymayan takıma DFL’nin lisans vermediğini hatırlatmam lazım.


İSTİSNALAR

DFL tüzüğündeki 8. maddenin 3. fıkrasında yazdığına göre yatırımcının bir takımı en az 20 sene boyunca önemli ve sürekli şekilde desteklemesi halinde takım üzerindeki hisse ve yönetim çoğunluğunu alabiliyor. Yalnız bu maddenin bazı detayları var: 

1- İlgili istisnadan faydalanan yatırımcı elindeki hisseleri bir başka firmaya satamaz. (Sadece kulübe ücretsiz olarak hisseleri iade edebilir)
2- Amatör futbolu desteklemek zorundadır. 

36 takım arasından sadece 3 takım istisnadan faydalanabiliyor. Bu 3 takımdan 2 tanesinin durumu biraz farklı.Şimdi bu 2 takımı inceleyelim:

Bayer Leverkusen
1904 yılında Bayer firmasının çalışanları tarafından kurulan Bayer Leverkusen o günden beri Bayer firmasının desteğini aldığı için ilgili istisnadan yararlanıyor.


Wolfsburg
1945 yılında kurulan takımın daimi sponsoru ve her zaman arkasında duran şirket 1952’den bu yana merkezi Wolfsburg şehrinde olan Volkswagen’dir.

İlgili firmaların iki takımdaki hisse oranı %100 oranındadır.

İstisnadan faydalanan son ve 3. takım ise Hoffenheim. Uzun yıllardır kulübe yatırım yapan ve hakkında bir yazı da yazdığım SAP firmasının sahibi milyarder Dietmar Hopp bu istisnadan 2014 yılında faydalanmaya başladı. Hopp şu an kulüpte %96 hisseye sahip durumda. 

Yıllardır kulübe yatırım yapan Hopp’un bir Hoffenheim aşığı olduğunu düşünüyorum ve açıkçası kendisine tribünlerin ağır hakaret içeren pankartlar açıp küfretmesini ona yapılmış bir haksızlık olarak görüyorum. Kendisi hakkında yazı yazarken sempatimin arttığını da söylemem lazım.

İlginizi Çekebilir

Dietmar Hopp ve Hoffenheim

Dietmar Hopp ve Hoffenheim

26 Nisan 1940'ta dünyaya geldi. Hopp bugün Hoffenheim'in maçlarını oynadığı Rhein-Neckar-Arena'nın da yapım maliyetini üstlenecek kadar takımını seven bir isim. 2015 yılından bu yana kulübün %96 hisse


PEKİ YA RB LEIPZIG?

Futbolla ilgilenen çoğu kişinin bildiği üzere enerji içeceği markası olan Red Bull diğer ülkelerde olduğu gibi sportif alandaki yatırımlarını genişletip Almanya’da da bir kulübe yatırım yapmak istedi. Welt’de okuduğum bir haberde zamanında Red Bull’un St. Pauli’yi almak istediğini okuduğumda ekrana boş boş bakıp gülümsemiştim. St. Pauli ve bir yatırımcı! Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi :) Nihayetinde efsane isim Franz Beckenbauer’in tavsiyesiyle Red Bull, Leipzig şehrinde yatırım yapmaya karar veriyordu. Tavsiyenin alakasını çözememiş olabilirsiniz, hemen aydınlatayım: Beckenbauer, Red Bull’un kurucu ortağı milyarder Dietrich Mateschitz’in yakın arkadaşı.


Red Bull ve Leipzig’in hikayesi başka bir yazının konusu ama Red Bull’un DFL’nin tüzükte belirttiği kuralları delmeden ve 4. istisnayı elde eden takım olmadan bu işi nasıl yaptığını merak etmişsinizdir şüphesiz. Kısaca; 2009’da Red Bull’un 5. Lig seviyesinde oynayan Markranstädt isimli takımın lisansını devraldığını ve yoluna RB Leipzig ismiyle devam ettiğini söyleyelim. Buradaki RB kısaltmasını Red Bull sanabilirsiniz ama DFL’nin tüzüğünde açık şekilde hiçbir marka adının kulüp isimlerinde yer alamayacağını belirtiyor. Red Bull buna da kılıf uydurmuş ve bu kısaltmanın açılımı “RasenBallsport” olmuş. Çim sporları! :)

Kurnazlık bununla da bitmiyor. Rasenball Leipzig e.V’nin (dernek pozisyonunda olan) kurucusu 7 kişi ise Red Bull çalışanı. RB Leipzig konusunda yazılacakları başka bir yazıya bırakarak bir diğer konuya geçelim.

RB Leipzig dediğimiz gibi istisnadan yararlanan 4. takım değildi ama 4. takım olmayı çok isteyen birisi var: Martin Kind!

Martin Kind 1997’de Hannover başkanı olmuş, bu süreçte Hannover’e yatırım yapmış ve geçtiğimiz yıl istifa etmiş bir isim. Kind’in Hannover ile olan ilişkisine değinirsem yazı haddinden fazla uzayacak ama Kind’in uzun yıllar bu muafiyeti almak için DFL ile mücadele ettiğini bilmeniz yeterli. Bu mücadeleden sonuç alamayan Kind’in başvurusu DFL tarafından "önemli miktarda finansman" kriterini dikkate almadığı için kabul edilmemişti. Hatta bu ısrarcı tutumu kendi taraftarının bile tepkisini çekmiş, Hannover taraftarı açık şekilde kulübün başkanına cephe almış, hararetli bir şekilde 50+1 kuralının kalması yönünde destekleyici pankartlar açmışlardı.



KURALIN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ ve ÇATLAK SESLER

Takvimler 22 Mart 2018’i gösterdiğinde soğuk bir Frankfurt sabahında DFL yönetimi ve kulüpler Sheraton Hotel konferans salonunda toplanmıştı. Bu toplantıda kulüpler St. Pauli’nin önerisi üzerine bu kuralın geleceğini belirleyecek oyları vereceklerdi. Bayern patronu Karl-Heinz Rummenigge ise Alman futbolunda önemli bir yere sahip bu kuralın geleceğinin 2. ligde mücadele eden bir takım tarafından gündeme getirilmesinden açık şekilde rahatsızdı: “Lig, özellikle DFL ve üyeleri açıkça bölünmüş durumda. Bildiğim kadarıyla bir Avrupa kupasında hiç oynamamış 2. lig kulübünün birdenbire sadece böylesine önemli bir rol değil, aynı zamanda baskın bir rol oynaması beni rahatsız ediyor.” diye devam ediyordu sözlerine. 36 takımdan 34’ü oylamaya katılmıştı. (Kaiserslautern ve Regensburg toplantıya katılmamıştı bile) 34 takımdan 18’i kuralın devam etmesi yönünde oy kullanırken, 4 ret, 9 çekimser ve toplantıya katılan 3 takım da oy vermemişti.

Bild’in istihbaratına göre ret oyu kullanan 4 takım Bayern Münih, RB Leipzig, Heidenheim ve Greuther Fürth idi. Doğru okudunuz, Bayern Münih. Belki yatırımcısı olsa bile bu kadar kâr ve başarı yakalayamayacak olan Alman futbolunun lokomotifi olan bu kulüp 50+1 kuralına hep karşı olmuştur. 


Toplantı sonrası St. Pauli CEO'su Andreas Rettig, "Bu harika bir işaret, yoğun tartışmalar oldu, ancak iyi bir uzlaşmaya vardık.. Bu, futbolu gönülden seven herkes için iyi bir karar” derken yukarıda değindiğimiz Martin Kind ise hayalkırıklığına uğrayarak başvurularını şimdilik askıya alacaklarını belirtiyordu.

Rummenigge ise bu kuralın kaldırılması gerektiğini, Alman futbolu pazarının açılması gerektiğini yoksa er ya da geç diğer büyük liglerle rekabet edemeyeceğini savunuyor. Rummenigge’ye göre bu popülizm kuralının suçlusu ise taraftarlar. GQ dergisine de konuşan isim “Bence her kulüp yatırımcılara açılıp açılmayacağına, yatırımcılara ne kadar açılacağına veya hiç açılmayacağına kendisi karar vermelidir” şeklinde tavrını net şekilde ortaya koyuyor.

Evet, taraftarların çok önemli rol oynadığını yazının başından beri çok kez dile getirdim. 22 Mart tarihinde düzenlenen bu önemli toplantı öncesinde taraftar grupları ses getiren bir hamle yapmışlardı. Tam 3000’den fazla taraftar grubu bu kuralın devam etmesi yönünde imza toplamış ve 30 metreden uzun dilekçeyi dönemin başkanı Reinhard Rauball’a teslim etmişlerdi. Sırf bu durum için bir web sitesi(*) açılmıştı. Web sitesinde bu harekete ses veren tüm taraftar gruplarının isimlerini(**) bulabilirsiniz.





Çatlak seslerin içinde Klinsmann’ın da sesi var. Efsane isim “50+1 kuralını anlıyorum, eski kulüplerin fikirlerinden kaynaklanıyor ama yatırımcıdan ancak onu kulübün içine çekebilirseniz para alabilirsiniz. Bu nedenle kuralın Bundesliga’nın uluslararası sahnede olması için bir dezavantaj olarak görüyorum” diyor. Bu demecinden birkaç ay sonra Lars Windhorst’un yatırım yaptığı Hertha Berlin’de teknik direktörlük görevine başladığını da hatırlatmam lazım :)

PANDEMİ VE 50+1 KURALI

Koronavirüs pandemisi başladığından kısa bir süre sonra neredeyse tüm liglere ara verildi bildiğiniz gibi. Bu süreçte Alman medyasında 50+1 kuralığının geleceği tekrar tartışılmaya başlandı çünkü maçlar oynanmadığı için gelirlerinin büyük bir kısmından olan 13 takım, yayın haklarının son taksidinin ödenmediği takdirde çok zor durumda kalacaklarını açıkladı. Neyse ki DFL ve yayıncı kuruluş SKY bu durumu çok uzamadan çözdüler ve 225 milyon Euro’luk son taksit de ödenmiş oldu. Pandemi sürecinde Bayern Münih, Borussia Dortmund, RB Leipzig ve Bayer Leverkusen’in Şampiyonlar Ligi TV yayın hakkından gelecek olan 12.5 milyon Euro ve buna ek olarak 7.5 milyon Euro’yu (toplam 20 milyon Euro) koronavirüs salgını sebebiyle finansal sıkıntı yaşayan Bundesliga ve Bundesliga 2 takımlarına bağışlanması için Almanya Futbol Federasyonu'na vermesi futbol dünyasında takdir toplasa da bir tarafta bu kuralın tekrardan tartışılmaya açılması için zemin hazırlamıştı.


15 Kasım 2019’da Uli Hoeness’ten başkanlık görevini devralan Bayern Münih’in çiçeği burnunda başkanı Herbert Hainer, bu süreçte ZDF'ye verdiği demeçte "50+1 kuralının bazı kulüplere yardım etmediği gerçeğini görmeliyiz," dedi. "Bazılarının sermayeye diğerlerinden daha çok ihtiyacı var." Hainer’e göre kulüpler bu kurala takılmayıp zengin yatırımcıları kulüplerine çekebilselerdi bu kadar zorlanmayacaklardı. 

Konu 50+1 olur da Martin Kind boş durur mu hiç :) Sky’a konuşan isim “Benim için Bundesliga kulüpleri ticari işletmelerdir ve koronavirüs krizi mevcut zayıflıkları ortaya çıkarmıştır.” şeklinde demeç veriyor ve tavrını bir kez daha net şekilde ortaya koyuyor.

Haksız sayılmaz belki de… Alman futbolunun demirbaşlarından olan Schalke 04 bile çok ciddi darboğaza girmiş, pandemi sonrasında yıllık maaşı 2.5 milyon Euro’yu geçen futbolcularla sözleşme imzalamama kararı almıştı. Bazı takımlar da yaratıcı kampanyalar başlattı. Örneğin Borussia Mönchengladbach pandemi sürecinde 19 Euro karşılığında taraftarların kartondan fotoğrafını stadyuma taşırken Bölgesel lig ekiplerinden FC Lokomotive Leipzig ise hayali rakibe karşı düzenlediği hazırlık maçı biletlerini 1 Euro’dan satışa sunup toplamda 150 binden fazla bilet sattığını açıkladı. Bunun gibi birçok kampanya daha hazırlandı. FC Corona ile maç düzenleyen takım bile vardı.



KULÜPLERİN MEVCUT DURUMU

DFL üyesi 36 takımdan12 tanesi ( Erzgebirge Aue, Union Berlin, Darmstadt 98, Fortuna Düsseldorf, Freiburg, Heidenheim, Holstein Kiel, Mainz 05, Nürnberg, Sandhausen, Schalke 04 ve St. Pauli ) sadece dernek statüsünde ve herhangi bir yatırımcısı bulunmuyor. Diğer 24 takım ise Limtied Şirket ve Anonim Şirket statüsündedir.Almanya borsası (DAX) üzerinde işlem gören tek kulüp ise Borussia Dortmund'dur.

KURALIN GELECEĞİ

Bu kural bir süre daha yürürlükte kalmaya devam edecek ve bu süreçte de hararetli tartışmalara neden olacağa benziyor. Bir kesim kuralın Alman futbolunun ruhunu ve kültürünü koruduğuna inanırken diğer kesim de Alman futbolunun daha da güçlenmesi ve uluslararası arenada diğer takımlarla rekabete daha güçlü girmek adına bu kuralın kaldırılmasını istiyor. Siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben bu kuralın kesinlikle kalması taraftarıyım.

Futbol böyle çok daha güzel çünkü! 

Buraya kadar okuduysanız eğer, sonsuz teşekkürlerimi sunarım! :)



* Web sitesi : https://50plus1bleibt.de

** Taraftar grupları: https://50plus1bleibt.de/50plus1bleibt-de

Yorumlar